Sarin Baran yazdı | Görevimiz hayallerinizi zaferle taçlandırmak olacak
Sen, siz, sizden öncekiler devrimci tarihimizin köklerisiniz, güç aldığımız yaşam pınarlarısınız. Köklerimizden kopmayı bir kenara bırakalım o köklerin biraz olsun zayıflaması, o tarihin unutulması, ödenen bedellerin sıradanlaşması bizleri kendimizden, kendi gerçekliğimizden, bizi biz yapan değerlerden koparmaya neden olur. Unutulmadınız ve unutulmayacaksınız. Tıpkı bin yıllardır direniş ve isyan tarihine adını yazdıran on binlerce devrimci gibi adınız kavga andı olarak kalacak.
Bir direniş abidesi yükseliyor
Kavganın tam ortasında
Serhat'tan Karadeniz'e
O geliyor
Bayrağı devralmış Sefkan'dan
Direniş bayrağını almış en önde yürüyor
Yürümek de ne! Koşuyor Koray
Celladın üstüne üstüne
Kızgın namlusunu çevirmiş katile
Öfkesini kusuyor kızgın namlusuyla
Bu öfke bin yılların öfkesi
Deniz'in, Mahir'in
Dersim'in, Geliye Zîlan'ın
Suruç'un, Ankara'nın
Ve daha nicelerinin öfkesi
Bu öfke dinmez
Zulüm bu topraklarda sürdüğü müddetçe
Şafaklar, Özgürler, Koraylar, Sarinler, Rozalar bitmez
Marx bir sözünde "İnsanların yaşamlarını ortaya koyuş biçimi, onların ne olduklarını kesin bir biçimde yansıtır" der. Bu söz üzerine düşünürken ölümsüzleşenlerimizin silüetleri ve yaşamları canlandı hafızamda. Yıldızlaşanlarımızın, komutanlarımızın yaşamlarını ortaya koyuş biçimlerini düşünürken senin sade, ama bir o kadar güzel gülüşün beliriverdi zihnimin derinliklerinde... Bazen bir şarkıyı dinlerken geliyorsun aklıma, bazen jeneratörle, teknikle uğraşırken, bazen bir yoldaşın derdini dinlediğimde, bazen bir karikatüre baktığımda bazen de...
İşin doğrusu bazenler hiç bitmiyor. Çünkü her güzel 'an'da ve anıda sen varsın. Şengal'de, Rojava'da, Medya Savunma Alanları'nda, Rojhilat'ta, Serhat'ta… Sen ve devrimciliğin, sen ve yürüyüşün, mücadelen, duruşun hayatımın her anını dolduruyorsun. Ölümsüzleri anlatmak her devrimci için zordur. Ben de çok zorlanıyorum şehit yoldaşları anlatırken. Hep eksik kaldığını hissederiz/im. Ama sen burada bile beni o kadar rahatlatıyorsun ki, seni düşünürken zihnimde canlanan anları hızlıca kelimelere, cümlelere dökebiliyorum.
Çünkü sen, yalınlığın diğer adısın. Mütevazılığın, emekçiliğin, yoldaşlığın vücut bulmuş halisin. Bir yazında, "Özgür bir yaşam arzusu ve özlemi olan bir insanın sınırlarını aşamaması zaten mümkün değil" demiştin. Sen, sınırları aşmanın diğer adısın. Sendeki özgür yaşam arzusu tarif edilemez bir düzeydeydi. Katıldığın eylemlerde, yaşamının her anında bu tutkuyu görmek mümkündü. Teslimiyete karşı direnişin, umutsuzluğa karşı umudun, mutsuzluğa karşı mutluluk üretmenin timsaliydin adeta.
Sık sık Şengal'deki günlerimizi hatırlıyorum. Her yoldaş ortamlarımızdaki sohbetlere dahil oluyorsun(uz). Sen, şehit Tîrej, şehit Özgür... Yeri geldiğinde coşkunuzla eğitimin dışında olan bizleri de peşinizden sürükleyişiniz, ciddiyetinizle eğitimlerimizi ve ortamlarımızı devrimcileştirmeniz, yakaladığınız ekip ruhuyla, moral ve motivasyonla örnek yoldaşlık sevgisinin nasıl olması gerektiğini pratikte göstermenize kadar onlarca örnek geliyor aklıma.
Seni anlatmak için çok söz tüketmeye gerek yok işin doğrusu. Yaşamınla, pratiğinle, kendi sözlerinle kendini çok iyi anlattın. Bir devrimci nasıl yaşamalı, nasıl üretmeli, nasıl savaşmalı ve yaşamını en anlamlı biçimde nasıl sonlandırmalı soruları başta gelmek üzere daha nice soruların cevabı senin yaşamının ayrıntısında saklı. Bu anların bir kısmına tanık olmak benim için onurdur. Henüz o günleri yaşarken, yani hiçbiriniz aramızdan ayrılmadan ne kadar şanslı biri olduğumu düşünürdüm. O günlerde sadece şans olarak görüyordum. O şans bugün bana, bize birçok görev ve sorumluluk yüklüyor.
Faşist şeflik rejimine ve onun işgal saldırılarına karşı tükenmek bilmeyen öfken, kapitalizmin insanları çürütmesine, yozlaştırmasına karşı dalga dalga kabaran kinin, kendinde ve yoldaşlarında gördüğün geri, erkek egemen üslup ve yaklaşımlara karşı sınırsız nefretin, fedaileşme çizgisinde derinleşmen ve bütünleşmen sürecini hızlandıran en önemli etkenler oldu. Bir fedailik, fedaileşme eğitimimizdeki tartışmaların, sorulara verdiğin cevaplar nasıl bir devrimcilik üreteceğini ve yaşamının nasıl sonlanacağını net biçimde göstermişti. İşte bu yüzden tutarlılığın diğer adı da Koray* oldu.
Özgür alanlara geldikten sonra geçirdiğin kaza sonucu üç parmağını kaybettikten sonraki süreçle kurduğun ilişki de nasıl bir fedailik çizgisi, pratiği ortaya koyacağını çok net bir biçimde göstermişti aslında. Bir de senin sesinden bu güzel değerlendirmeyi dinlemek: "Kendime her zaman sorduğum soru şuydu: Biz bu mücadeleye sadece üç parmak kaybetmek için mi girdik? Hayır. Biz, can feda bir şekilde bu mücadele içerisine katıldık. Yani, kendi kendime dedim, üç parmakla kurtulamazsın diye. Savaş gerçekliğimiz aslında böyledir. Birçok yoldaş yaralanıyor. Bazen mücadeleden geri düşmek zorunda kalıyor. Ama kimse umudunu kaybetmesin. Tek kolumuz da olsa, tek bacağımız da olsa her insan savaşabilir. Aynı zamanda bunun iddiasıyla da yola çıktım."
Hep en zor alanlara, en zor görevlere önerdin kendini. Amanoslardan, Rojhilat'a oradan Karadeniz'e kadar görev aldığın her alanın ciddi zorlukları vardı. Bu zorlukların farkındaydın ve ancak bu zorlukları aşarak gelişebileceğini, başarabileceğini de biliyordun. Gerilla olmanın diğer adı da zorlukları, engelleri aşmaktı. Partili yürüyüşünde, politik askeri cephede zorlukların üstüne üstüne yürümeyi kendine görev bildin. Ne düşmanın metrelerce yükseklikte ördüğü duvarlar engelleyebildi yürüyüşünü, ne de yaşanan ihanetler.
Karadeniz dağlarıyla buluşma, orada savaşma, düşmana darbeler vurma, halkını örgütleme, halkı eski devrimci özüyle tekrar buluşturma isteğin, çaban seni en önde yürüyen bir komutana dönüştürdü. Tabi bu sürece kadar ciddi bir emek ve çaba harcadın. Kendine, yoldaşlarına harcadığın emeği görmemek mümkün değildi. Göstere göstere yaptığından değil çok doğal ve içtendin bunları yaparken.
Birleşik devrimimizin rolünü, misyonunu en iyi kavrayan ve uygulayan oldun. Hangi görev verilirse verilsin en iyi biçimde yaptın, yapmaya çalıştın. Küçük iş büyük iş ayrımı yapmadan bir okyanus ferahlığıyla devrimin yüklediği her görevi üstlendin. Serhat'ta büyük ve ağır bir sorumluluk üstlenmiştin. Üstlendiğin görevin ciddiyetiyle ilişki kurmayı başardığın gibi, duruşunla, katılımınla siper yoldaşlarımız arasında da parmakla gösterilen oldun. Rojhilat'ta evine ayak bastığın her aile, selam verip konuştuğun her insanda sana ait izler buluyor yoldaşların. İçin rahat, gönlün ferah olsun yoldaşım Rojhilat'ta, Serhat'ta yeni Koraylar doğdu. Henüz sen şehit düşmeden çocuklarına 'Metin' dediler sana benzesin diye.
Sen, siz, sizden öncekiler devrimci tarihimizin köklerisiniz, güç aldığımız yaşam pınarlarısınız. Köklerimizden kopmayı bir kenara bırakalım o köklerin biraz olsun zayıflaması, o tarihin unutulması, ödenen bedellerin sıradanlaşması bizleri kendimizden, kendi gerçekliğimizden, bizi biz yapan değerlerden koparmaya neden olur. Unutulmadınız ve unutulmayacaksınız. Tıpkı bin yıllardır direniş ve isyan tarihine adını yazdıran on binlerce devrimci gibi adınız kavga andı olarak kalacak.
Arkanda bıraktığın izler, değerler, etkiler asla silinmeyecek. Bilakis yeni Koraylar, Baranlar, Berçemler, Şafaklar yaratacak. Bir tarih bıraktın ardından. Seninle beraber yürüyenlerin ve senden sonra yürüyüşe katılacakların yolunu aydınlatacak bir tarih... Görevimiz, o tarihe sahip çıkmak, hayallerinizi, ideallerinizi zaferle taçlandırmak olacaktır.
*Kars Kağızman'da 28 Ağustos 2020 tarihinde çatışmada ölümsüzleşen MLKP/FESK Karadeniz Kır Gerilla Birliği savaşçısı Koray Aspir. Rojava'daki adıyla Diyar Zafir parti adıyla Metin Zafir.