24 Eylül 2024 Salı

Serhat Raperin yazdı | Eylül'ün ışığında umudu örgütlemek

Umudu örgütlemek, bu yürüyüşün temposunu artırma, yüklerden arınma, hedefe odaklanmaya tekabül eder. Evet, bir bir solmaya başlarken yapraklar, gelecek filizlere hazırlanıyor ağaçlar. Örümcek ağlarıyla dolu bir gecekonduda umudu büyütme ve örgütleme kararıyla buluşup Eylül'ü kızıllaştıranlar, yapıyı inşa etmenin iradesini ortaya koydular. Şimdi bu irade, her dönem yeniden ve daha güçlü bir şekilde dallanıp budaklanacak, filizlenecek bir ağaç gibi gökyüzünü kucaklıyor.

Sonbahar tüm coşkusuyla kapımızı çalıyor. Her ne kadar Eylül'ün gri bir soğuğu temsil ettiği dayatılsa da bize; aslında o, kavganın habercisidir. Kabuğu kırıp yenilenmeyi anlatır. Çünkü geçmişin birikimini süzüp gereksiz yüklerden arınmaksızın yürünen yol, yorucu olur. En soğuk şafakları gülüşleriyle ısıtanlar, gökyüzünü kucaklarcasına karşıladılar mevsimin ilk ayını. Tarih yaprakları, 1994 yılının Eylül ayını gösteriyordu. Mevsimlerin doğal döngüsü içinde bir bir sararıyordu dallarda yapraklar. Yeniden doğmak adına, eski hücrelerinden, ölü hücrelerinden arınma vakti başlamıştı doğa için, her yeni yılda olduğu gibi. Eylül'ün ruhu ölü deriyi atıp taptaze yeni yaşamı kurmakla ilgilidir. Yapıcılar, işte bu ruh ile buluştular kavganın mevsiminde. Ve en önemlisi de her mevsimi, yaşamın her anını kavgayla bütünleştirmek, ateşi yaymak görüş açısı ile döşendi yolumuzun taşları. Adımlarımızın kuvveti buradadır. Güç ve enerjimiz, özgür insan ve özgür dünya inşa etme kararlılığımız bu zemindedir.

Umudu yok etmek isteyen bu sistem, her mevsimi kendine siper etmeye çalışır. Çünkü doğanın hangi parçasını incelersek, hangi fidanın tenine değerse parmak uçlarımız; orada yeniden doğuşun, yaşamın umudunu görmüş oluruz. Sokakların serin rüzgarlar ile yellendiği bugünlerde koskoca bir toplumun nefesi kesilmeye, umudu kırılmaya çalışılıyor. Umut devasa bir zenginliktir. Yitirildiği an yaşamak adına sebeplerimiz azalmaya başlar ve hatta yok olur dersek abartmış olmayız. Çünkü umut, geleceği inşa etme iradesi, özlemi ve planıyla ilgili ise umutsuzluk yaşam bağlarının kopması demektir. Dolayısıyla yaşama dört elle sarılmaksızın sadece hayatta kalan, her durumda sürüklenir, özne olamaz ve hayatının gelişim evrelerinde belirleyici olamaz. O sadece şekillenendir. Şekil veremez, kendini söz ve eylem hakkından yalıtır.

Devrimi örgütlemek, umudu örgütlemektir. Yılgınlığa karşı savaşımdır. Umutsuzluğun karanlık çukuruna atılan bir meşale gibidir kavgamız. Ve bazen yanmak, arınmanın bir biçimi olarak ele alınabilir. Burjuva ideolojisinin zihinlerimizdeki/yaşamımızdaki karşılığı olan kimi alışkanlıkları, düşünüş biçimlerini ve kalıntıları yakmadan önümüzü görmek mümkün değildir. Bu tarihsel sorumluluk karşısında attığımız her adımın manevi ağırlığı vardır. Dolayısıyla devrimci görevlerimiz bir yük değil, coşku ve tutkuyla yaşadığımız bilinçli hamlelerdir. İliklerimize dek hissetmeden, devrimci olmamızda en derin etkiler yaratan manevi değerleri/duyguyu kuşanmadan yapılan her iş yüzeysel kalmaya mahkumdur. Görevlere büyük bir heyecan ve coşkuyla koşmak, halihazırda edinilmiş görevleri hakkıyla yerine getirme iradesi göstermek, bir saniye bile kaybetme lüksümüzün olmadığının bilincinde olmak bizi ileriye taşır. Gönülsüz, yorgun, heyecansız, isteksiz bir devrimcilik söz konusu olamaz. Çünkü umudu örgütlemek boşalan mevzileri büyük bir cesaretle doldurma, onu güçlendirme pratiği ister. Sorunlar karşısında yakınan, çözümün onca imkanı ve tarihsel ışığına gözlerini kapayan bir militan başarılı bir pratik örgütleyemez. Tarihsel ve güncel sorumluluğunu bir "iş" olarak gören, rutin yaşamın alışkanlıklarına hapsolan, "rahatını" bozamayan bir devrimci nasıl umudu örgütleyebilir? Umutsuzluğun kanser hücreleri gibi her yere yayılmasına karşı büyük bir cesaret ve kararlılıkla müdahale etmeksizin umudu örgütleyip yaymak mümkün olabilir mi?  

Devrimci mücadele yeni yaşamı, dolayısıyla yeni bir dünyayı üretme pratiğidir. Kalbimizin vurduğu her an yaşamımızda bir güç olarak karşılık bulur. Bu, elbette kendiliğinden gelişecek, evrimci bir tarzda ele alınacak bir durum değildir. Canlıdır, çelişkilerin savaşımının en yüksek anlarını da içerisinde barındırır. Dinamiktir, hareketten uzaklaşıldığı anda gerileme başlar. Yerinde saymak, üretkenliği yitirmek çürümenin zeminini örgütler. Yol, yürüyenleri sever. Ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin meşru, haklı ve doğruluğunu bile bile yüzünü sistemin bataklığına dönmek, gerçek olan ile doğru olanı buluşturma mücadelesinden kaçmaktır. Tüm imkan ve onca çözümü içerisinde barındıran zengin bir havuzdan çıkıp çaresizliğin kirli sularında yüzmeye çalışmaktır.

Mücadelenin çetin süreçlerinde, sokaklarda adımları silikleşenlerin yaşadığı umutsuzluk, özgür dünya yaratma kavgasının her bir anında ödenen ve ödenecek bedellerin korkusunu büyütmekle ilgilidir. Korku insanın önemli özelliklerinden biridir elbet. Bu tek başına silahlı bir çatışmadan korkmak, hapishaneye girmekten korkmak değildir. Her ne koşul ve biçimde olursa olsun, "başına bir iş gelebilecek olması" hissinin geliştirdiği bir durumdur. Mesele korkuları/kaygıları/endişeleri yönetmektir. Cesaret de belirli korkuları yenip, onları aşma iradesinden başka bir şeyi ifade etmez. Ve umudu örgütlemek dediğimiz şey de haklılığımızın ve sınıf kininin verdiği cesareti kuşanmaktır, hayata geçirmektir.

O halde önümüzde tüm yakıcılığı ve aciliyeti ile duran sorunları, eksikleri ve mücadelenin gerekliliklerini yerine getirip çözmek adına Eylül'ün açığa çıkardığı umudu kuşanmalıyız. Sorunlar ile mücadele, sadece sorunu saptamak değildir. "Yoldaş şöyle bir problem var", "Bu sorunu nasıl çözeceğiz" sorusunu sorup, çözüme gelince "ama" ile başlayan, kendini çözüm konusunda bir irade olarak görmeyen, beklemeci, yakınmacı tarza hiç de yabancı değiliz. Elbette çözüm gücünü içinde barındıran her şey, doğası gereği yeni sorunların da zeminini hazırlar. Bunlarla geliştirici, ileriye taşıyıcı bir ilişki kuramamak sorunlarda boğulmayı beraberinde getirir. İşte tam da burada yaklaşımın özü ve ruhu, çözümün ortaklığında bütünleşmektir. Elbette sorunları saptayalım, analiz edip kaynaklarına yoğunlaşalım. Bu sadece bir adımdır. Ancak yolu tamamlayacak olan esas kuvvet, "bu sorunu şöyle çözelim", "şu eksiğimizi tamamlamak adına tüm irademle buradayım", "ben şunu yapabilirim" diyebilmek yani çözümün parçası olarak konumlanmaktır. Umudu örgütlemek demek, engelleri aşma yöntemlerini zenginleştirmek, tüm enerji ve kararlılığımızla onlara hücum etmek demektir. Büyük olan biziz. Sorunlar, üzerine basıp ezip geçeceğimiz birer çöp gibi geride kalacaktır. Ancak ayaklarımız daha doğru adımları atmayı, yere daha sağlam basmayı da öğrenecektir.

Umudu örgütlemek, bu yürüyüşün temposunu artırma, yüklerden arınma, hedefe odaklanmaya tekabül eder. Evet, bir bir solmaya başlarken yapraklar, gelecek filizlere hazırlanıyor ağaçlar. Örümcek ağlarıyla dolu bir gecekonduda umudu büyütme ve örgütleme kararıyla buluşup Eylül'ü kızıllaştıranlar, yapıyı inşa etmenin iradesini ortaya koydular. Şimdi bu irade, her dönem yeniden ve daha güçlü bir şekilde dallanıp budaklanacak, filizlenecek bir ağaç gibi gökyüzünü kucaklıyor.