10 Kasım 2024 Pazar

Sezin Uçar yazdı | Eşit ve özgür bir yaşam için buluştuk

Önceki yıla oranla daha yaygın kutlanan 8 Mart; sloganların, pankart ve dövizlerin politik içeriği bakımından iddialı, kitle katılımı, kitlenin etkileşimi ve enerjisi bakımından oldukça moral vericiydi. Ordu'dan Cizre'ye, İzmir'den Kars'a, Amed'den Balıkesir'e Eskişehir'den Giresun'a kadınlar "Jin, jiyan, azadî" sloganı etrafında birleşti. Kimi yerde devletin savaş ve tecrit politikası öne çıkarken kimi yerelde kadın düşmanı heteroseksist değer yargıları hedef alındı. Kadınlar; savaşa, yoksulluğa, şiddete karşı sokakları terk etmeyeceklerini bir kez daha göstermiş oldu.

Nasıl ki emekçi solun önemli bir bölümü 2023 seçimlerinde burjuvazinin bir kanadına yedeklendiyse; kadın hareketinin önemli bir kesimi de erkek egemen faşist diktatörlük rejiminin seçimle yıkılacağı-geriletileceği bakış açısından hareketle politik tutumunu bu yönde şekillendirdi. "Bu son yasaklı 8 Mart" söyleminde karakterize olan bu bakış açısı esasında salt bir ajitasyon envanteri değil, aynı zamanda ataerkil rejimin kadın düşmanı politikaları ve kadınlara dönük saldırıları karşısında güçten düşüşün ve bu saldırılar karşısında savunmacı pozisyondan çıkamayışın sonucu olarak ortaya çıkan bir bilincin de yansımasıydı. Haliyle politik olarak benzer şekilde konumlanan tüm toplumsal kesimler gibi kadın hareketi de seçim sonuçlarını büyük bir yenilgi olarak adletmiş; politik ve ideolojik olarak karamsarlık ve umutsuzluk rüzgarından nasibini almıştı.

O tarihten 8 Mart'a uzanan süre boyunca ise rejim, meclisin en gerici toplamı ve en geniş kadın düşmanı ittifakını arkasına alarak; beklenildiği üzere kadın ve LGBTİ düşmanı politikalarını derinleştirdi. Kutsal aile söylemi üzerinden sermayenin ihtiyaçlarını ev eksenli işlerle gidermeye çalışarak kadınları ev içine hapsetmenin somut politikalarını üretti. Boşanmayı zorlaştıran düzenlemeler, evliliği teşvik paketlerinin yanı sıra nafaka hakkına ve 6284 sayılı yasanın kazanımlarına karşı saldırılar sürekli gündemlerinde.

Tüm bu derinleşen saldırıların yanı sıra bir günde 8 kadının katledilmesi; kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları karşısındaki devletin cezasızlık politikası kadın kitlelerindeki isyan potansiyelini yeniden görünür kıldı. Tam da bu noktada kadın kitlelerindeki tepkiyi politikanın konusu yapmanın ve sonuç alıcı taleplere bağlamanın önemi bir kez daha açığa çıktı. Sosyalist genç kadınların KYK yurtlarında barınma sorunu odağında genç kadınların yaşadığı sorunları doğru ve sonuç alıcı bir politika ile gündemlerine alması bunun başarılı bir örneğini oluşturdu. Keza İstanbul Sultangazi'de on günde 3 kadının katledilmesi ve bunun üzerine KBG'nin Sultangazi eylemi en geniş kadın ittifakının yerelleşmesi bakımından önemliydi.

8 Mart'a giden süreçte kadınlar; 6 Şubat depreminin yıldönümünden 14 Şubat Sevgililer Gününe, İliç katliamından Bayram Sokakta yaşayan transların evlerinin mühürlenmesine, Gülistan Doku'nun kaybedilmesinin yıldönümünden Rojwelat Yılmaz'ın kaçırılmasına ve şüpheli şekilde ölümüne kadar hep sokakta oldular. Agrobay'dan Özak Tekstil'e, Sputnik'ten Corning'e sendika hakkı ve eşit işe eşit ücret talebi için kadın işçilerin direnişleri de kadın hareketinin toplamına güç ve moral verdi. Her ne kadar İstanbul 25 Kasım'ında kadın hareketinin bütününde Taksim'e yürüme kararlılığı ortak bir irade olarak şekillenmemiş olsa da takip eden günlerde kadınların politik eylemde ısrar ve sokaktan vazgeçmeme pratiği; karamsarlık ve umutsuzluğun panzehiri oldu.

DEM Parti Kadın Meclisi ve Kadın Zamanı Derneği, Barış Anneleri ve TJA aktivistleri de bu dönem devlet saldırısının hedefi oldu. Özgür Genç Kadın'dan Sinem Çelebi'nin; duşta olduğu sırada evlerine dönük polis baskınında banyonun kapısının kırılması ve kamerayla görüntülerinin kaydedilmesi şeklinde devlet şiddetine uğraması; İzmir'de Mor Dayanışma Merkezi Koordinasyon üyesi Didar Gül'ün, İstanbul'da SKM Genel Sözcücü Tanya Kara ve Genel Meclis üyesi Meliha Kayacı'nın tutuklanmaları, İstanbul DEM Parti Milletvekili Çiçek Otlu'nun evinin kapısının kırılması devletin 8 Mart öncesi kadın kitlelerini baskı altına alma, kadın öznelerinin iradelerini kırmaya dönük çabasının bir sonucuydu. Ancak ataerkil rejimin bu saldırılarına karşı kadınlar; aile, şiddet ve yoksulluk dayatmasına karşı devlet şiddetini göze alarak özgür ve eşit bir yaşam için tüm hafta boyunca ve 8 Mart günü sokakları terk etmediler.

Önceki yıla oranla daha yaygın kutlanan 8 Mart; sloganların, pankart ve dövizlerin politik içeriği bakımından iddialı, kitle katılımı, kitlenin etkileşimi ve enerjisi bakımından oldukça moral vericiydi. Ordu'dan Cizre'ye, İzmir'den Kars'a, Amed'den Balıkesir'e Eskişehir'den Giresun'a kadınlar "Jin, jiyan, azadî" sloganı etrafında birleşti. Kimi yerde devletin savaş ve tecrit politikası öne çıkarken kimi yerelde kadın düşmanı heteroseksist değer yargıları hedef alındı. Kadınlar; savaşa, yoksulluğa, şiddete karşı sokakları terk etmeyeceklerini bir kez daha göstermiş oldu.

Bu yıl 22. düzenlenen feminist gece yürüyüşünde tüm yasaklama, engelleme girişimine ve polis ablukasına rağmen kadınların Taksim ısrarı önemliydi. Eylemde Filistin direnişinin sahiplenilmesi, Rojava devrimine yönelik saldırılara karşı tutum alınması, basın metninin Türkçe ve Kürtçe dışında Arapça olarak da okunması, Gültan Kışanak'ın dövizlerle ve sloganlarla selamlanması kadın hareketinin politik gündemlerle kurduğu ilişkinin niteliği ve hareketin toplumsallaşma potansiyeli bakımından oldukça önemliydi. Emek ve beden sömürüsü karşısında özgür, cesur ve yaratıcı dövizlerin; tül pankartlar, meşaleler ve pek çok estetik propaganda materyallerinin yanı sıra hükümet istifa sloganı da öne çıkan sloganlardan biriydi. Önceki yıla kıyasla seçimin merkezinde durmadığı bir gece yürüyüşü olduğunu söyleyebiliriz. Bu tabloda Aralık Feminist Kolektifi'nin geçtiğimiz aylarda bir manifesto ile çıkış yapması ve daha kolektif ve örgütlü bir zeminde hareket etmesinin de etkili olduğunu söylemeliyiz.

Üniversite öğrencilerinin yoğun yaşadığı DEM Parti'nin de genç bir kadın olan Gamze Toprak'ı aday gösterdiği Eskişehir'de genç kadınların eyleme katılımı oldukça yüksekti. Genç kadınlar aynı zamanda eylem komitesinin sloganları sınırlama eğilimine karşı pek çok toplumsal gelişmeyi kadın özgürlük mücadelesiyle birleştiren sloganlarıyla eylemi ileriye taşıyan bir pozisyon üstlendi.

İzmir'de İzmir Kadın Platformu ve feminist gece yürüyüşü şeklinde arka arkaya yapılan eylem, enerjiyi bölen bir biçim olarak değerlendirilebilir. Ancak iki eyleminde içerik bakımından birbirini tamamladığını söyleyebiliriz.

Kürdistan genelinde ön hazırlığı iyi çalışmaların yürütülmüş olması ve 8 Mart çalışmalarının yerel seçim çalışmalarıyla iç içe geçmiş olması kitle katılımı bakımından bir avantaja dönüştü denilebilir. Amed'te önceki yıllara göre kitle katılımınında azalma dikkat çekiyordu. Bunda hafta boyunca estirilen devlet terörünün etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum önümüzdeki dönem devlet saldırılarına karşısında kadın dayanışmasını daha fazla yükseltme göreviyle karşı karşıya bırakıyor bizi.

Türkiye ve Kürdistan'ın pek çok kentinde kitlesel ve coşkulu bir şekilde kutlanan 8 Mart'ın mesajı; zaman zaman geri çekilse de kadın özgürlük mücadelesi faşizme karşı özgürlük mücadelesinin en temel öznelerinden biri olduğuydu. Bundan sonra asıl tayin edici olan ise kadın hareketinin direniş kapasitesini daha fazla büyütmek, kadın kitleleri ile daha organik bağlar kurmak ve tüm toplumsal kesimlerin 8 Mart'ta açığa çıkan isyan, öfke ve özgürlük ısrarından öğrenmelerini sağlamak olmalı. Sosyalist kadınların önümüzdeki dönem kadın özgürlük mücadelesine dair en temel sorumluluğu da bu eksende açığa çıkıyor. Kadın kazanımlarına sahip çıkmayı da içerecek ama asla bununla yetinmeyecek aktif bir savunma hattı ve daha gelişkin bir birleşik mücadele pratiği açığa çıkarabilmek başarının ve somut kazanımların önemli bir aracı olacak. Kobanê ve Gezi davalarında yargılanan kadınların ve 8 Mart öncesi tutsak edilen kadınların özgürlüğü için mücadele, İstanbul Sözleşmesinin geri kazanılması için politika üretme, sermayenin ve ataerkinin ortak mimarı kutsal aileye karşı özgür ve eşit bir yaşam mücadelesi için somut ve hedefli çalışma bunların en başında gelecektir.

Tüm bu pozitif ancak faşizmi yenmek için; iradeli, kararlı ve sürükleyici ve yetkinlik gerektiren tablo içerisinde kadın kitle hareketinin bu potansiyelini, seçime endekslemeye ya da burjuvazinin herhangi bir kanadına yedeklemeye çalışanlarla girişilecek ideolojik mücadelenin sorumluluğu da sosyalist kadınlar bakımından kaçınılmaz olacaktır.