8 Ekim 2024 Salı

Suruç İçin Adalet Platformu'ndan 'adalet' raporu: Katliamın sorumlularını yargılayın

İtirafçı Ender Yalçın'ın yalan beyanları gerekçe gösterilerek tutuklu yargılanan Suruç yaralısı Uğur Ok ve "Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz" kampanyasının yaratıcılarından ve geçmiş dönem SGDF Eşbaşkanı Okan Danacı'nın dava süreçlerine ilişkin bir rapor hazırlayan Suruç İçin Adalet Platformu, hukuksuzlukları ve usulsüzlükleri sıraladı. Hem kamuoyuna hem de meslektaşlarına davayı izleme ve dayanışma çağrısı yapan Suruç İçin Adalet Platformu, Suruç yaralısı ve tanıkların, katliamda yakınlarını kaybedenlerin değil Suruç katliamında sorumluluğu olan en alttan en üst kademedekilerin yargılanmasını istedi. 

Suruç katliamı 6. yılında. Katliamın ardından görülen Suruç davasında bir milim ilerleme sağlanmazken, katliam yaralıları, tanıkları, katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerine dönük gözaltı-tutuklama saldırıları, haksız yargılanmalar sürüyor. Bu haksızlığa maruz kalan isimlerden biri Suruç gazisi Uğur Ok ve SGDF MYK üyesi Okan Danacı.

Suruç yaralısı Uğur Ok ve 20 Temmuz 2015'de "Beraber savunduk beraber inşa edeceğiz" kampanyasının yaratıcılarından ve geçmiş dönem SGDF Eşbaşkanı olan Okan Danacı, Ender Yalçın isimli bir itirafçının yalan beyanları gerekçe gösterilerek tutuklu yargılanıyor. Okan Danacı'nın duruşması 25 Haziran'da Ankara 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, Uğur Ok'un duruşması ise 2 Temmuz'da İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. 

Suruç İçin Adalet Platformu hazırladığı adalet raporuyla, Ok ve Danacı'nın davanın davasındaki hukuksuzlukları ve usulsüzlükleri sıralayarak, hem kamuoyuna hem de meslektaşlarına davaya katılım ve dayanışma çağrısı yaptı. 

'KATLİAMDA SORUMLULUĞU OLANLARLA MÜCADELE EDİLMELİ'
"Suruç için adalet, herkes için adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki baskılar son bulmalı. Yargı ve ceza adalet sistemi katliam mağdurları ve adalet arayanlara dönük haksız, hukuksuz fiillerin önüne geçmeli. Katliam mağdurları, adalet arayışçılarıyla değil, katliamda sorumluluğu olanlarla mücadele edilmeli" talepleriyle yola çıktıklarını hatırlatan Suruç İçin Adalet Platformu, "Bu maddeler; bugüne kadar tüm raporlarımızda sunduğumuz 'acil taleplerimiz'den birisi! Bugüne kadar Suruç katliamında yakınlarını kaybeden ve Suruç katliamında yaralanan pek çok kişi gözaltına alındı, tutuklandı, haklarında çok sayıda dava açıldı. Suruç'ta yaşamını yitiren Evrim Deniz'in annesi Besra Erol, Medali Barutçu'nun kardeşleri Kübra ve Tahsin Barutçu, katliamdan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici, Beren Atıcı, Özgür Yıldız, Efe Çatalbaş, Uğur Ok ile 10 Ekim katliamı yaralısı, Suruç katliamı tanığı Okan Danacı çeşitli gerekçelerle halen tutuklu" dedi. 

2013'TE BAŞLATILAN SORUŞTURMA, 2015'TE GÖZALTI OPERASYONUNA DÖNÜŞTÜ
Suruç katliamının ardından SGDF ve Suruç yaralılarına yönelik başlatılan soruşturma ve açılan davaya ilişkin bilgilendirme ve hukuki değerlendirme yapılan raporda,  2013 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından SGDF üyesi 7 kişi hakkında polisin soyut şüpheye dayalı ihbarı üzerine bir soruşturma başlatıldığı hatırlatıldı. Soruşturma kapsamında "başka türlü delil elde etme imkanı bulunmadığı" yorumlaması yapılmasına rağmen 2015 yılında soruşturma hakkında bir gözaltı operasyonu gerçekleştiği belirtildi. 

PEK ÇOK SURUÇ YARALISI VE TANIĞI OPERASYONA DAHİL EDİLDİ
Katliam günü yaşananların anımsatıldığı raporda, "Katliamla ilgili açılan soruşturmada ilk alınan kararlar; gizlilik ve yayın yasağı kararları olmuştur. Etkin soruşturma için görgü tanıkları ile görüşmek, hastane raporlarını toplamak, yaralıların anlatımlarına başvurmak, kamera görüntüsü aramak gibi bütün işlemler katliam soruşturmasına müdahilliğini açıklayan bizler, avukatlar tarafından yapılmıştır. Katliam soruşturmasında durum böyle iken, SGDF üyesi gençler hakkında 2013 yılında başlatılan soruşturma (hangi gerekçe ile ulaşılan hangi somut delil ve kuvvetli suç şüphesi ile olduğu bilinmeyen biçimde) 4 Aralık 2015 tarihinde gözaltı operasyonuna dönüştürülmüştür. Bu operasyona (soruşturmanın başlangıç aşamasından farklı olarak) aralarında Suruç yaralılarının, Suruç'ta yakınlarını kaybedenlerin olduğu pek çok isim dahil edilmiştir" denildi. 

Soruşturmanın daha baştan kirli ve siyasi saikler gözetilerek gözaltı operasyonu ve yargılamaya dönüştürüldüğü dile getirilen raporda, soruşturmayı yürüten, soruşturma kapsamında izleme, dinleme yapan ve delil toplayan İstanbul TEM Amirliği ve bağlı ekipleri izleme-dinleme ve yorumlama yoluyla üretme oluşturduğunun altı çizildi. 

Dönemin SGDF Eşbaşkanları Özgen Sadet, İ. Oğuzcan Yüzgeç ve önceki dönem SGDF başkanı İlke Başak Baydar'ın sorgularına dikkat çekilen raporda, 14 Aralık 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu'nun "silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak" suçlamalarından gözaltı talimatı verildiğini açıkladığı kaydedildi. Şu bilgi aktarıldı: "14 Aralık 2015 ve 22 Temmuz 2015 operasyonlarında gözaltına alınan polisler hakkındaki suçlama; 'sahte delil üreterek soruşturma yürütmek, silahlı terör örgütü kurmak, yönetmek, üyesi olmak, örgüt kapsamında sahtecilik, iftira.' Emniyetteki paralel operasyonu yürüten Savcı İrfan Fidan'ın soruşturma kapsamında tespitleri özetle şöyledir; '...söylemediği şeylerin söylenmiş gibi gösterilerek tutanağa geçirildiği, okumasına fırsat verilmeden imzalattırıldığı, yardım adı altında para karşılığı belge ve ifade vermesinin sağlandığı, sözde belgeler ve kurgulanarak alınan ifadelerinin gerekçe gösterilerek dosya kapsamının genişletildiği ve buna göre kurgulanarak bir terör örgütü oluşturma çabasına girişildiği, hakkında soruşturma yürütülen kişiler mesnetsiz olarak bu örgütün üyesi gibi gösterilmeye çalışıldığı, terör örgütü üyeliği ile itham edilen şüphelilerin yasal olmayan herhangi bir eyleminin tespit edilemediği ve buna rağmen dinlenilmelerine devam edildiği, hiçbir delil olmadığı halde, 'terör örgütü üyesi' olarak karar alınıp dinleme yapıldığı, herhangi bir delil ve yasal imkân olmadığı halde cami, medrese, vakıf, dernek, sosyal tesis ve televizyon kanalı hakkında, buralara girip çıkan herkesi takip etme amacıyla 'terör örgütü üyeliği' gerekçesiyle takip kararlarının alındığı, bu eylemlerin bilinçli, sistematik ve koordineli biçimde gerçekleştirildiği..."

DİĞER SANIKLAR HAKKINDAKİ İTİRAFÇI BEYANLARI DOSYAYA DELİL OLARAK SUNULDU
İtirafçı Ender Yalçın'ın beyanlarına dayanarak İstanbul CBS tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 7 Eylül 2020 tarihinde başlatılan gözaltı operasyonunda aralarında 3 Suruç
yaralısının da olduğu 17 kişinin tutuklandığı dile getirilen raporda, Operasyon nedeniyle haklarında gözaltı kararı olan ve aralarında Suruç yaralısı Uğur Ok'un da olduğu 5 kişi de ayrı sorgu işlemleri ile tutuklandığı belirtildi. İstanbul 22. ACM tarafından görülen ve SGDF ana davası olarak bilinen 2016/2 E. Sayılı dava dosyasında yargılamanın 5. yılında 6 tutuklama ile 3 birleşen dosya mahkeme önüne geldiği söylenen raporda, dosyanın İstanbul CBS'nin itirafçı beyanları ile başlattığı soruşturmaya dahil edilmeyen diğer sanıkları hakkındaki itirafçı anlatımları ise dava dosyasına delil olarak sunulduğu dile getirildi. 

Raporda, itirafçı beyanları ile başlatılan bir soruşturma sonucunda İstanbul 22 ACM tarafından görülen ana davada yapılan uygulama ve işlemler şöyle sıralandı: 
Dosyanın bir sanığı hakkındaki beyan önce dava dosyasına delil olarak geldi. Ardından bu sanık hakkında İstanbul CBS soruşturması kapsamında gözaltı kararı alındı, tutuklandı.
Dosyanın itirafçı beyanları ile tutuklanan 5 sanığı hakkında 2 ayrı dava açıldı ve görülen duruşma sonrası dosyalar 2016/2 E. Sayılı dava ile birleştirildi, sanıkların tahliyesine karar verildi.
Dosyanın sanıklarından biri hakkındaki arama kararı nedeniyle Savcılığa ifade için başvurdu. İfade işlemleri sonrasında serbest bırakıldı ve soruşturma hakkında KYODK verildi.
Dosyanın 5 sanığı hakkındaki itirafçı beyanları dava dosyasına delil olarak sunuldu. Sanıklar hakkında herhangi bir gözaltı, soruşturma işlemi yapılmadı.
Dosyanın sanıklarından olan Uğur Ok hakkındaki dava dosyası da 22 ACM 2016/2 E. Sayılı dava dosyası ile birleştirildi. Davanın ikinci duruşmasında, yargılamanın sürüncemede kalmaması, tutuklu sanığın mağdur olmaması gerekçesi ile dosya tefrik edilerek, aynı mahkemenin başka bir esasına kaydedildi."

TUTUKLU YARGILANMASI ÇİFTÇE STANDART
İstanbul 22 ACM'de süren SGDF ana davada itirafçı beyanı üzerine 5 farklı uygulama ve karar oluştuğuna dikkat çekilen raporda, tutuklu olarak yarılaması süren tek sanık Ok'un davasının ayrı bir esas üzerinden görüldüğü ve mahkemenin itirafçı tanığı dinlemediği için, sanığın kaçma şüphesi olabileceği için tutukluğun devamında ısrarcı olduğunun altı çizildi. Uğur Ok'un tutuklu olarak yargılamasının sürmesinin çifte standarttan başka bir şey olmadığı vurgulandı. 


HAPİSHANE KOŞULLARI OK'UN SAĞLIĞINI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Raporda Uğur Ok'un sağlık sorunlarına ilişkin şu bilgiler verildi: "Kronik bronşektazi hastalığı ve Suruç'ta yaşanan patlamaya bağlı olarak daha da derinleşen akciğer rahatsızlığı koşullarında tutukludur. Avukatları kamuoyuna yaptığı açıklamada müvekkillerinin durumunu şöyle ifade etmiştir; Uğur Ok'un yıllardır süren kronik akciğer hastalığının yanında Suruç patlamasından kaynaklanan ve yıllardır süren rahatsızlığına ilişkin sunulan onlarca belgeye rağmen pandemi koşullarında serbest bırakılmaması müvekkilin sağlığı konusunda derin endişelere yol açmaktadır."

İTİRAFÇI MAHKEMEDE DİNLENMEDİĞİ İÇİN DANACI TAHLİYE EDİLMEDİ
Okan Danacı'nın da aynı itirafçı Ender Yalçın'ın beyanlarına dayanılarak Ankara CBS tarafından yürütülen bir soruşturmaya dahil edilerek, gözaltına alındığı ve tutuklandığı hatırlatılan raporda, "Ankara 27 ACM tarafından süren yargılamada dosyanın diğer sanıkları hakkında tahliye kararı verilirken, itirafçı beyanı mahkeme huzurunda dinlenilmediği için Okan Danacı'nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Delil bakımından bir kesinliği olmayan itirafçı beyanı nedeniyle tutukluluk hali süren Okan Danacı derhal tahliye edilmelidir" denildi. 

'İTİRAFÇI BEYANI YAN DELİLLE DESTEKLENMELİDİR'
Suruç İçin Adalet Platformu'nun hazırladığı raporun sonuç bölümü şöyle: "Öncelikle; ceza yargılamasının amacı 'maddi gerçeğin ortaya çıkarılması'dır. Maddi gerçek, hiçbir yoruma dayanmaksızın, deliller ve objektif değerlendirme ile ulaşılan sonuçtur. Ceza yargılamasının aradığı 'delil' ispat gücü olan delildir. Bu kriterde 'beyan delili' olarak kabul edilen itirafçı tanık ifadesi, sübjektif, göreceli, yanılgılı veya taraflı olabileceğinden tek başına ispat için yeterli kabul edilmez. Mutlaka yan delille desteklenmelidir.

Yargıtay beyan delili için, serbest irade ürünü olması, hâkim huzurunda yapılması ve kovuşturma aşamasında geri alınmaması gibi kıstaslar yanında, yan delillerle de doğrulanması gerektiğini belirtmektedir. CMK'nın amir hükümleri bu delil konusunda 'dolaylı bir ispat gücüne sahiptir ve başka delillerle bütünleşmeden tek başına ispat bakımından yeterli olmaz' demektedir.

Öte yandan; tarafı olunan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 7. Ek Protokolü'nün 1 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti açısından bağlayıcı olarak yürürlüğe girmesi ile birlikte 'Non bis in idem' olarak söylenen, çifte yargılama ve cezalandırma yasağı ilkesi Ceza Hukuku ile Ceza Yargılaması Hukukunda benimsenen bu prensip haline gelmiştir. Anayasa m.90/5 uyarınca 'non bis in idem' prensibi adlı hukukun evrensel ilkesi bir insan hakkı olarak üst norm güvencesine kavuşmuştur.

'TUTUKLU YARGILAMA ÇİFTE STANDART YARATMAKTA'
Mevcut ceza yargılamalarındaki durum açısından; başka herhangi bir maddi delil ile desteklenmemesi halinde sadece bir yan delil olabilecek itirafçı tanık ifadelerine dayanılarak, kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma işlemleri başlatılması ve tutuklu yargılama çifte standart yaratmakta olduğu gibi, sanık hakları hukuku olan ceza adalet sisteminin temel prensiplerine de aykırıdır

Türkiye ceza yargılamasında 'delil üretimi' ve 'haksız yargılama' pratiği ceza adalet sisteminin patolojik bir konusu haline gelmiştir. 'Yasadışı dinleme ve izlemelerin yorumlanması suretiyle delil üretimi', 'kaynağı belirsiz bilgisayar çıktıları ile yargılama pratiği', 'gizli tanık' ve şimdi de itirafçı tanık yargılamaları bu patolojik durumun kaynaklarıdır. Bu haksız ve çifte standart oluşturan yargılama pratiğinin eleştirisi ve savunma makamı ve kamuoyu aracılığı ile yargı makamlarının adil yargılama ve özgürlükçü hukuk konusunda uyarılması bir hukuk görevi ve duruşudur."