24 Eylül 2024 Salı

Yücel Yıldırım yazdı | 'Devlet ayrı hükümet ayrı' palavrası

Burjuva muhalefet, burjuvazi ve sermayenin hakimiyeti siyasi krize girmesin, girerse işçi sınıfı ve ezilenler kendi iktidarları için devrim yolunu tutabilir, "Kürtler başarı kazanır" kaygısıyla "devlet hepimizin, hükümet ayrı devlet ayrı" doğmasını, safsatasını boca ediyor, "TSK gözbebeğimiz" şartlanmasını yükseltiyor.

Türkiye'de halkta, sıradan insanda egemen olan "Devlet ayrı hükümet ayrı" palavrası, bu taşlaşmış önyargıyı, Erdoğan faşizmine yarasa da, CHP ve ulusalcılar daha çok yayıyor. Anlamı şu oluyor; hükümetler geçicidir, devlet kalıcıdır; hükümetler şu ya da bu partinin hükümeti olabilir, fakat devlet ulusundur, hepimizindir!

Devlet bir sınıfın diğer sınıf(lar) üzerinde baskı aygıtıdır. Lenin, Marx ve Engels'e göndermeyle bu temel fikri vurgular: "Devlet, bir sınıf egemenliği organı, bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki baskı organıdır" der.

Kapitalizmde devlet, burjuvazinin işçi sınıfı ve diğer ezilen sınıf ve kesimler üzerindeki baskı aracıdır.

Geçerken belirtelim ki proleterya iktidarında devlet, sönmeye başlayan ve komünizmde tamamen sönecek olsa da var olduğu dönemde proleter devlet; burjuvazinin kalıntıları üzerinde ve uluslararası sermayenin emperyalist saldırı tehlikesine karşı proletaryanın baskı aracıdır.

Türkiye'de devlet; Türk burjuvazisinin, işçi sınıfı ve diğer emekçi sınıflar ve ezilen inanç ve uluslar üzerindeki baskı aracıdır. Yine Engels'e  göndermeyle Lenin, "Sürekli ordu ve polis, devlet iktidarının başlıca güç aletleridir" vurgusunu yapar, bu silahlı güçlerin hapishaneler vb. eklentilerinin varlığını belirtmeyi de ihmal etmez.

Hükümet ise devletin yürütme organıdır. Aynı zamanda Türk burjuvazisinin ortak çıkarlarının komitesidir. Burjuva muhalefetin "hepimizin devleti" fikri, esasen işçi sınıfı ve ezilenleri aldatmayı amaçlasa da, aynı zamanda "burjuva partiler olarak ortak devletimizdir" düşüncesini vurgular. Bu, doğrudur ve devlet aygıtının yürütmesi olarak hükümet organının kitle desteğini alan burjuva partisinin sırayla dümenine geçeceği burjuvazinin kolektif çıkarlarının yürütmesi olması gerektiğini ifade eder.

Burjuvazi, gelişen işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelelerine karşı, "dar kabine", "faşist rejim", "tekellerin temsilcilerinin hükümette doğrudan yer alması", kirli işleri "kontrgerilla" örgütlenmesine yaptırmak vb. yöntemlere başvurur, kimi zaman generalleri iktidar bileşiminde öne çıkarabilir. Birçok ülkede olduğu gibi başkanlık rejimine geçebilir. Fakat sonuçta burjuvazi adına tam veya bölüşülmüş yetkilerle yürütmenin temsilcisi hükümettir veya başkandır.

Ne devlet kalıcıdır! İşçi sınıfı, toplumsal mülkiyeti/devrimi gerçekleştirmek için burjuva devleti yıkıp proleter devleti kurarak burjuva devletin yıkılması gereken, kalıcı olmayan devlet olduğunu kanıtlar, kanıtlamıştır da. Aynı zamanda sönmeye başlayan bir devlet olarak proleter devleti de geçici olarak görür. Devletsizliğe ve komünizme geçiş aracı olarak kavrar.

Ne de hükümet devletten ayrıdır! Kimi zaman burjuva devlet bileşiminde yürütmenin temel işlerinin yetkileri, "dar kabine"de kararlaştırılsa veya örneğin 12 Eylülcü parlamenter rejimde generallerin hükümet üzerindeki güdümü olsa da sonuçta yürütmenin temsilcisi burjuva yasallığı içinde hükümettir. Elbette başkanlık rejimlerinde, dengelenmiş olarak veya tamamen devlet başkanı yürütmeyi temsil eder. Böyle olduğunda da hükmeden, yine, asla devletten ayrı değildir. Devletin bir uzvu/aygıtıdır. Hükmeden, devletin yönetimini pratik olarak yürüten başkan veya hükümetlerdir.

Bugünkü Erdoğan faşizminin başkanlık rejimine gelirsek, tabii ki hükmeden Erdoğan ve atadığı Saray bürokrasisi devletin yürütmesidir. Bunu "seçim" manivelasıyla meşrulaştırıyor ve KHK, kanunlar ve anayasal hükümler çıkararak pekiştiriyor. Yeni faşist anayasa çıkararak kalıcılaştırmayı amaçlıyor.

Gerçek ilişkilerle TSK ve polis gibi silahlı baskı aygıtlarına Erdoğan ve Bahçeli hakimdir. MİT'te ve kontrgerillada ortaklar ama tabii ki yönetim Saray'dadır. Yargıda ortaklar ve Erdoğan, daha çok hakim. Yargı dışındaki sivil bürokraside yönetim Saray'da olmak üzere yine ortaktırlar.

Sermaye ve emperyalist tekeller, ekonomik ve toplumsal olarak hakimdir. Klikleri arasındaki çelişkiye rağmen burjuvazi ve emperyalistler, Erdoğan faşizmini yararlı görüyor ve destek veriyor. Kaos ve kriz koşullarında sınıfsal hakimiyetlerini sürdürmede, Kürt hareketi ve devrimci hareketi bastırmada, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesini engellemede yararlı olduğu hesabıyla bu desteği veriyor.

Erdoğan faşizmi, devletteki hakimiyetini meşrulaştırmak için "milletimizin devleti", "milletin temsilcisi reis", "yerli ve milli" yönetim ajitasyonunu sürekli yapıyor. Oysa hakim olan, millet/ulus değildir, burjuvazidir. Devlet de Erdoğan ve Bahçeli'nin tam hakimiyetindedir. Hükmeden, devleti yöneten yürütme gücü de faşist şef Erdoğan ve atadığı Saray bürokrasisidir.

Burada geçerken değinelim. Bu durumda Erdoğan-Bahçeli devletini yıkma ajitasyonu, geniş kitlelerin kafasında var olan "hepimizin devleti" doğmasını yıkmayı kolaylaştıran ajitasyon olduğu halde, bazı devrimciler bunu değerlendirmek yerine ajitasyonda da doktrinerliğe düşüyor, "önemli olan Erdoğan rejimine değil sermayenin hakimiyetine son vermektir" şiarına sarılıyorlar.

Burjuva muhalefet, burjuvazi ve sermayenin hakimiyeti siyasi krize girmesin, girerse işçi sınıfı ve ezilenler kendi iktidarları için devrim yolunu tutabilir, "Kürtler başarı kazanır" kaygısıyla "devlet hepimizin, hükümet ayrı devlet ayrı" doğmasını, safsatasını boca ediyor, "TSK gözbebeğimiz" şartlanmasını yükseltiyor.

Erdoğan'ın iktidarını pekiştirip meşrulaştıran bu taşlaşmış şartlanmayı, işçi sınıfının ve ezilenlerin geniş kitleleri mücadele deneyimleri içinde kavrayarak kendi saflarında yıkabilirler.

Komünist ve devrimci hareket, kitleleri mücadeleye seferber etmeye daha çok çaba harcayarak  kendi deneyimleriyle bu gerçeği kavramalarını sağlamalı. Aynı zamanda, "milletin/ulusun  devleti", "hükümet ayrı devlet ayrı, devlet hepimizin" taşlaşmış doğmasına karşı propagandayı, teorik mücadeleyi sürekli kılmalıdır.