25 Eylül 2024 Çarşamba

Yüksekdağ: Kürt sorunu çözülmeden bu davalar bitmez

Tutuklu yargılandığı davada Cizre bodrumlarında yaşamını yitiren Mehmet Tunç ve Orhan Tunç'un cenazesine katıldığı gerekçesiyle hazırlanan fezlekeye dair savunma yapan HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, "Kürt sorunu, demokrasi sorunu çözülmeden bu davalar bitmez. Sözlerle savaşan hiçbir iktidar kazanmıyor" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın tutuklu yargılandığı ve hakkında hazırlanan 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesiyle oluşturulan davanın 12. duruşması Sincan Hapishanesi Kampüsü'nde bulunan Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.
 
Dosya kapsamında Yüksekdağ hakkında 30 yıldan 83 yıla kadar hapis cezası isteniyor. 92 sayfalık iddianamede, Yüksekdağ'ın Demokratik Toplum Kongresi (DTK) içerisindeki faaliyetleri ve diğer eylemleri nedeniyle "örgüt yöneticisi" sıfatıyla cezalandırılması da talep ediliyor.
 
Duruşmayı, HDP milletvekilleri Mahmut Toğrul, Muazzez Orhan, Şevin Cışkun ile Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanvekili Özlem Gümüştaş'ın da aralarında olduğu çok sayıda kişi izledi. Duruşmaya ayrıca Almanya Sol Parti milletvekili Hakan Taş ile İngiltere İşçi Partisi Milletvekili Julie Ward'da izleyici olarak katılmak istedi. Ancak İngiltere milletvekili Ward akreditesi olmadığı gerekçesiyle kampüse dahi alınmadı. Yüksekdağ'ın duruşmasına gelen izleyiciler, GBT yapıldıktan sonra salona alındı.
 
Kandıra Hapishanesi'nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi'yle (SEGBİS) duruşmaya katılan Yüksekdağ, hakkında hazırlanan fezlekelere dair savunmalarına kaldığı yerden devam etti. Yüksekdağ Şırnak 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında hazırlanan fezlekeyle savunmasını yapacağı yönünde beyanda bulundu. 
 
Yüksekdağ'ın savunması şöyle:
 
CENAZELERE KATILMAK İNSANİ DEĞERLERİ YERİNE GETİRMEKTİR
 
"Geçen duruşmada söyledim. 2016 yılındaki özyönetim davaları, hendekler, barikatlarla ilgili Şırnak'ta katıldığım cenaze Mehmet Tunç ve kardeşinin cenaze törenidir. Bu ülke de hala cenaze törenine katılmak suç olarak görülüyor. Bir cenazeye katılma hakkımızı kullanamıyor, katıldığımız da haklarımızda soruşturmalar başlıyor. Kendisine insan diyen herkesin cenazelere katılma hakkı vardır. Bizler ihtiyaç doğrultusunda siyaseten yapan kişiler değiliz. Siyaset kurumunun görevini yerine getirmek gibi toplumsal zorunluluğumuz var. Bizler siyasetin bir kurumu olmamıza rağmen, devlet toplumun araçlarına, aygıtlarına el koyuyor. Bizler demokratik siyasetçiler olarak görevimiz olan yeni alanlar kurmak zorundayız.
 
Bugün cenazeye, taziyeye katılmak insani değerleri yerine getirmektir. Bir toplumda cenaze ayrımı yapılıyor, birinin camiye girmesi caiz, diğerinin değilse bu sahtekarlıktır. Kimse bunun sonunu hesap edemez. Ahlaki norm kalmamış demektir. Bizler de siyasetçiler olarak bu ahlaki sorumlulukları bir araya getirmenin ağır bedeli olsa da bunları yerine getirmeye çalışıyoruz. Bir siyasetçinin bir cenaze törenine katılması nasıl bir sorun teşkil ediyor. Devlet sen ne hakla bunu bir siyasi eylem olarak görüyorsun. Siyasi anlayışta cenazeye katılmayı engelleme gibi bir hak yok. Ölüm gerçekleştikten sonra orada yapılan insani eylemi görmek gerekir. O vahşetini örtmek için, kendi yalanlarını kapatmak için başvurduğu bir yöntem. Bu ülke bu yöntemlerle yönetilmeye zorlanıyor. Bir siyaset toplumun kültüründen kopmuşsa eğer o siyaset bitmiştir. Siyasetin normlarını topluma göre çalıştırmak zorundayız. Bugün iktidardaki yönetimin içi boştur.
 
BU DOSYA HÜKÜMSÜZDÜR
 
Cenazeye katıldım diye 10 fezleke hazırlamışlar. Bunların hepsini de öyle gerekçelendirmemiş. Basında bir haber görmüş oradan hazırlanmış ve savcının eline verecekleri hiçbir şeyde yok. Biz bunları hazırlanan iddianamelerde görüyoruz. Dava açılmış ama ortada delile dair bir emare yok. Hakim hangi belgelere dayandırıldığını soruyor, emniyetin verdiği cevap; ‘fotoğraf çekemedik, terör örgütü orayı mayınladığı için gidemedik cenazeye' diyorlar. Cizre'de abluka kalktıktan sonra her on metrede bir kontrol noktası var ve sen devlet olarak tüm kontrolü sağladığını iddia ediyorsun. Madem mayın, tuzak var neden 500'den fazla insanın mezarlığa girmesine izin verdin. O insanların can güvenliği sizin için önemli değil mi? Tamamen yalandır. Bu soruların cevabı bizim canımız onların umurunda değil. Bunlar külliyen yalan. Bu dosyanın hiçbir haklılığı, meşruluğu yoktur. Bu dosya hükümsüzdür.
 
MAYIN VAR DİYE FOTOĞRAF ÇEKEMEMİŞLER!
 
Sonra demişler ki katıldığı kişiler terörist ancak arşiv taraması yapmışlar hiçbir şey bulamamışlar. Orhan Tunç ve Mehmet Tunç hakkında arşiv yok. Sadece Mehmet Tunç'un daha önceki dosyaları çıkmış. Üşenmemişler Cizre olaylarında alınan gizli tanık beyanlarını koymuşlar. Onlarda Orhan Tunç'un sadece Mehmet Tunç'un kardeşi olduğunu söylüyor ama özellikle Mehmet Tunç hakkında bir sürü şey söylenmiş. Ama bu ifadeler tabii korkunç, işkenceler altında alınmış. Bir vahşet yaşanmış bunlar iddianame de yok. Tüm bunlar mahkemeye sunularak, ‘terörist' cenazesine katılmam gerekçesiyle dava açıldı. İddianame de ise bana iki cümle var. O da siyasetçi olarak sarf ettiğim sözler. Yazmışlar, cenaze töreninde, afişler, pankartlar, Abdullah Öcalan'ın fotoğrafı, ölenlerin fotoğrafı açılmış, sloganlar atılmış. Ben siyasetçiyim ve milyonlarca, etkinliğe, eyleme katılıyorum ve hepsinde açılan pankartlar var. Bunlara dayandırılması bu iddianamenin kabul edilemez olduğunu bir kez daha gösterdi.
 
SÖZLERLE SAVAŞAN HİÇBİR İKTİDAR KAZANAMAZ
 
Yapılan konuşmaları siyasi sorumlulukla yerine getirmişim. Siyasi içerikle yaptığım konuşmanın bu ülkede duymazdan gelemezsin. Bu gerçekliği görmelisiniz artık. Kürt sorunu bu ülkede 500 yıldır devam ediyor. Kürt sorunu, demokrasi sorunu çözülmeden bu davalar bitmez. Sözlerle savaşan hiçbir iktidar kazanmıyor. Bakın aynı şeyler tekrar tekrar yaşanıyor. Daha öncede sözlerle, kelimelerin anlamlarıyla savaşıldı. 500 yıl öncede sözlerle savaşıldı ama kazanılmadı. Sonuç yine aynı bakın geldiğimiz noktaya."
 
Duruşma, Yüksekdağ'ın savunmasıyla devam ediyor.