23 Eylül 2024 Pazartesi

Yüksekdağ'dan mahkemeye: Sözümüzün hesabını soramazsınız

Kobanê davasında esasa dair savunmasını yapan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, mahkemeye olan inancından dolayı değil siyasi sorumluluğu gereği salona geldiğini söyledi. Mahkeme heyetinin siyasi iktidarın önceden belirlenmiş cezasını vermek için bir maske olduğunu belirten Yüksekdağ, "Kobanê davasında yargılayan da yargıçlar da biziz" dedi. 

DAİŞ'in Kobanê'ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18'i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. 

Sincan Hapishane Kampüsünde görülen duruşmada, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğlulları, Tuncer Bakırhan, DEM Parti milletvekilleri, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü, Devrimci Parti Eş Genel Başkanı Elif Torun Öneren birçok siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisi ve çok sayıda kişi katıldı.

HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Amed Büyükşehir Belediyesinin eski başkanı Gültan Kışanak'ın SEGBİS ile katıldığı duruşmada Yüksekdağ, katılanları selamlayarak sözlerine başladı. Yüksekdağ ardından esasa dair savunmasına geçti.

'YÜZÜNÜ GÖSTERECEK KADAR MAHKEME, İKTİDAR KENDİNDE GÜVENMİYOR'
Mahkeme heyetini ve bir bütünüyle yargı kurumunu siyasetin bir maskesi olarak tanımlayan Yüksekdağ, "Bize karşı maskeli bir yargılama yapıyor siyasi iktidar, yüzünü göstermeye cesaret edemiyor. Yüzünü gösterecek kadar kendisine güvenemiyor. Önceden de söyledim yine söylüyorum, yazık size de çeksinler alsınlar sizi. HSYK onların elinde çeksinler bizim için kurulmuş özel bir mahkeme bu. Sıkıyönetim mahkemesinden DGM'den farkı yok. bizim için hazırlanmış heyete ek heyet olarak yerleştirdiler, size doğal mahkeme diyorlar biz de yiyeceğiz" diyerek tepki gösterdi. 

'SİYASİ İKTİDARIN BİZE KESTİĞİ CEZANIN MASKESİSİNİZ'
Yüksekdağ, şöyle devam etti: "Bu zamana kadar bu siyasi hesaplaşma mücadelesini dürüstçe vermediler. 7 yıldır halkımızın değimiyle namert ve kirli bir savaşla yüz yüzeyiz. Dünya tarihinde ender görülen bir siyasi kırım ve soykırım operasyonla karşı karşıyayız. Bugün bu Kobanê kumpas davası bu soykırımın parçasıdır. Bir dava adı verilen bu hukuk davasında hangi hukuk gerçekleştirildi. Hukukun gözünü kıra kıra bizi bu noktaya getirdiniz. Siyaset esnafları tarafından pazarlansın ve iktidar tarafından kullanılsın diye önceden yazılmış bir karar okuyacaksınız. Bugün burada yüz yüze karşınızdayım ama emin olun ki sizin adaletinize güvendiğim için gelmedim buraya gözünüzün içine baka baka yüzünüze bakarak gerçekleri söylemeye geldim ama karşımda bir yüz var mı o tartışmalı. Bize bu yıkımı ve zulmü yaşatanlar hala büyük bir arsızlıkla bu zulme devam ederek bu operasyonu sürdürüyor. Yüz yüze katıldım ama yüzünüzü göremiyorum baştan sona yüzünüzde bir maske var çıkarmıyorsunuz, bu bana çok ironik geliyor. 3 yıl boyunca bir heyet başkanı neden yüzündeki maskeyi çıkarmaz. Yüz yüze neden konuşamıyoruz. Yüzünüzü göremiyorum yüz yüze yargılama ilkesinin kafası gözü kırıldı ironik ve manidardır. Bu bir semboldür. Siz siyasi iktidarın bize kestiği cezanın bir maskesisiniz. Bu mahkemenin tamamı ve yargı kurumu bir maskedir. İktidar Yüzünü göstermeye cesaret edemiyor ve kendisine güvenemiyor. Yazık size de yazık. Sıkı yönetim mahkemesinden farkı yok."

'BURADA YARGILAYAN DA YARGIÇLAR DA BİZLERİZ'
Kendilerine verilmek istenen mesajı aldıklarının altını çizen Yüksekdağ, kendisinin duruşmaya gelmesini yargıya güvendiğinden değil siyasi sorumluluğunun gereği ve mahkemenin yüzüne bakmak olduğunu dile getirdi. Yüksekdağ, "Ne yazık ki karşımda böyle bir yüz, böyle bir yüz yüzelik yok. Doğrudan muhatap olamıyoruz.  Yargılama dediğim gibi içi doldurulmuş, örgütlenmiş bir ceza yargılaması, ceza davası olabilir; bizim bakımımızdan insanlık davasıdır. Kobanê davasını; 38 kez ağırlaştırılmış müebbet istediğiniz, bizi 4 bin bilmem kaç çeşit suçla itham ettiğiniz bir olaya dönüştüremeyeceksiniz. Bugüne kadar dönüştüremediniz bundan sonra da dönüştüremeeyceksiniz. Bu davanını savcısı da heyeti de hakimi de bizleriz; kadınlardır, gençlerdir, Alevilerdir, ezilen tüm halklar, inançlardır, emekçilerdir bu insanlık davasının yargılayanları, yargıçları bizleriz. Ve emin olun Kobanê davasının, Kobanê hak ve halk davasının gereğini yapmak için bugüne kadar nasıl mücadele ettiysek, bundan sonra da mücadeleye hesap sormaya yargılamaya devam edeceğiz."

'NAMERT VE KİRLİ BİR SAVAŞLA YÜZ YÜZEYİZ'
İktidarın siyasi hesaplaşma mücadelesini dürüstçe vermediğini dile getiren Yüksekdağ, 7 yıldır "namert ve kirli bir savaşla" yüz yüze olduklarını ifade etti. "Dünya tarihinde ender görülen bir siyasi kırım ve soykırım operasyonuyla karşı karşıyayız" diyen Yüksekdağ şöyle devam etti: "Bugün bu Kobanê kumpas davası bu soykırımın parçasıdır. Bir dava adı verilen bu hukuk davasında hangi hukuk gerçekleştirildi. Hukukun gözünü kıra kıra bizi bu noktaya getirdiniz. Siyaset esnafları tarafından pazarlansın ve iktidar tarafından kullanılsın diye önceden yazılmış bir kararı okuyacaksınız."

'YARGI ŞİDDET MEKANİZMASINA DÖNÜŞMÜŞTÜR'
AKP iktidarının yargıyı bir aparat olarak kullandığına dikkat çeken Yüksekdağ, "Yargı kurumları kimi isterse terörist ilan ediyor, tutukluyor, hapse atıyor. Tam anlamıyla bir şiddet mekanizmasına dönüşmüştür. Şiddet bir meşru müdafaanın ürünü değilse, şiddet çok rezalet ve karanlık bir kuyudur. Seni çeker, herhangi bir kurumu da şiddet aracı olarak kullanıyorsanız sizi çeker ve karanlık bir girdaba döner. Bugün yargının hali budur, şizofrenik bir mekanizmaya dönüşmüştür. Hukuk denilen kavramı size anlatmama gerek yok kaç yıl okudunuz. Hukuk denilen kavramın içinin boşaltıldığı bir yapıya dönüştürüldü. Bunları çıkardığınız zaman geriye sadece çıplak bir şiddet kalır. Mahkemeler kuruluyor, siyasi iktidar talimat veriyor savcılar jet hızıyla tutuklama kararı çıkarıyor. Ağır cezalar kesin hüküm vermekte birbiriyle yarışıyor. Özellikte toplumsal muhalefete böyle bir şiddet mekanizması olmuştur. Bir iktidar merkezi ve şiddet organı haline dönmüştür bu şiddet organı içinde her türlü pislik dönmeye başlar ve birbirine karşı çekilen silahlara dönüşür" ifadelerini kullandı.

'KARA MİZAH'
Yüksekdağ şöyle devam etti: "Yargı şu an tam bir kıyım mekanizması. Hukuk katlediyor, insanların adalete olan inancını katlediyor ve yine kendi içinde bir yarışa giriyor. Heyet başkanın bir suç şebekesinin üyesi çıkması buna örnektir. Resmen kara mizah gibi. Ne pislik yapmak istiyorsanız dolandırıcılık için bile 'ben MİT'e çalışıyorum' diyor. Gerçek anlamda bakanla bir fotoğraf çektiğinde bir ayrıcalığa ulaşıyor. Devlet kurumları doğrudan bir çete yapılanmasının içine geçmiştir. 90'lı yıllardaki Susurluk süreci budur. Gerçek çok keskindi, devletin mafyalaştığı gerçeği önümüzdeydi. Birisine ceza mı vermek istiyorsun basıyorsun parayı veriyorsun. Yargı böyle işliyor. FETÖ borsası deniliyordu. FETÖ'cülerin nasıl bölündüğünü ve FETÖ borsasında nasıl tahliye satın aldığını iktidar temsilcileri söyledi biz söylemedik. Borsa diye adlandırılan çarklar kuruldu. savcılar bugün otopark için avukatları dövdürüyor sırf kendi çıkarları için beklentileri için. Şimdi bu koşullar içinde yargıya güven nasıl olacak?"

'KAZARA TUTUKLANAN DAİŞ'LİLER SALIVERİLDİ'
5267 sayfalık mütalaada DAİŞ isminin tek bir yerde dahi geçmediğini aktaran Yüksekdağ, Türkiye'de son birkaç yıl öncesine kadar "hatrı sayılır" bir DAİŞ yargılamasının yapılmadığını ifade etti. Yakalan DAİŞ çetesi üyelerinin savcılıklar ya da mahkemeler tarafından serbest bırakıldığını söyleyen Yüksekdağ, "Mahkeme tarafından kazara tutuklansa bile tez zamanda tahliye ediliyor, beraat ettiriliyor. İstihbarat birimleri tarafından bilinen DAİŞ'liler yakalanıyorlar, gözaltına alınıyorlar, çeşitli biçimlerde ya savcılık aşamasında ya mahkeme aşamasında salıvereiliyorlar. Bu zamana kadar siyasi iktidar IŞİD'e nasıl davrandıysa siyasi iktidarın güdümündeki yargı mekanizması da IŞİD'e öyle davrandı. Yargı mekanizması doğrudan siyasi iktidarın güdümünde tavrını planlıyor. Siyasi iktidar uzun yıllar IŞİD'i korudu kolladı. IŞİD doğrudan iktidarın kanatları altında palazlandı, Kobanê saldırısını da Türkiye sınırları içinde gerçekleştirdiği saldırıları da iktidarın çeşitli birimlerinin gözetimi altında gerçekleştirdi. Bu gözetim sırasında tek bir IŞİD'li sanık yargılanmadı. 2017 yılına kadar Türkiye, Uluslararası Koalisyona girene kadar IŞİD'i terör örgütü olarak görmüyordu. El Nusra'yı hala görmüyor ve ona bağlı kurumları hala görmüyor. Nasıl bir saflaştırma var? Eğer toplumu çürüten suçları işlemişsem, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, kadın cinayeti, işkence suçları işleniyorsa, yargı mekanizması ve siyasi iktidar tarafından açık biçimde kollanıyor" diye belirtti.

'KADIN KATİLLERİ CAYDIRICI CEZALARLA KARŞI KARŞIYA KALMIYOR'
Yargıdaki cezasızlık politikasının sadece DAİŞ üyelerince sınırlı olmadığını dile getiren Yüksekdağ, kadın katillerinin de cezasızlık ile ödüllendirildiğini aktardı. Katillerin iyi hal indirimlerinden yararlandığını belirten Yüksekdağ, "Cinayet işlemeyi başaramamış, kadına saldırı, yaralamış, işkence etmiş sadece öldürmeyi başaramamış erkekler infaz indirimiyle akın akın bırakıldılar cezaevlerinden. Basit yaralamadan yargılanıyorlar. Bu memlekette adına yönelik şiddet suç değil zaten İstanbul Sözleşmesi iptal edildi, 6284 sayılı yasa tehdit altında. Onu da siyasi iktidar ortaklarına pazarlık, anlaşma ikramı olarak kullanma niyetinde. Kadına yöneilk şiddet, kadın cinayeti işlemek bu memlekette caydırıcı cezalarla karşı karşıya kalmıyor. İnfaz düzenlemesinde kadına suç işleyen erkekler açık cezaevinden çıkıp yarım bıraktığı işi tamamladı. Böyle dehşet olayları yaratan, dehşet örgüsünü yaratan siyasi iktidarın zihniyetidir, o zihniyet paralelinde dizilmiş ve örgütlenmiş doğrudan iktidarın uzantısına dönüşmüş yargı mekanizmasıdır" sözlerini kullandı. 

'HALK ADINA SİYASET YAPTIĞIMIZ İÇİN YARGILANIYORUZ'
"Halk adına siyaset yaptığımız için yargılanıyoruz" vurgusu yapan Yüksekdağ, iddianamede azmettirici olarak yer aldıklarını ifade ederek, iddia edilen suçların faillerinin ise yargılanmadığına vurgu yaptı. Yüksekdağ, "Çünkü Tayyip oradan çıkıp, 'benim 41 Kürt kardeşimin katilleridir bunlar' dediği için yapılmadı, yargılanmadı. Başka katillerin bulunması gerekiyordu. Siyasi iktidarın ve iktidarın başındaki şahsın işine gelen buydu. Siyasi hasmını, rakibini devre dışı bırakmak için kirli savaş yöntemlerine başvurmaktı en iyi yol. Bu davada sanık olması gereken Hizbullahçılar, iki yıl içinde daha öncesini saymıyorum bile ya Cumhurbaşkanı affıyla, ya yeniden yargılama kararlarıyla birer birer serbest bırakıldı, doğrudan cinayetten, katliamdan suçlu bulunmuş ve ceza almış insanlar. Yapmak istersen kılıf bol, kirli kılıflar çok, kılıfına uydurup serbest bırakıldı, tahliye edildi" dedi. 

'YARGI MEKANİZMASINI ÇÜRÜTEREK ÜSTÜMÜZE SALIYORLAR'
Dosyadaki kimi müştekilerin cinayet suçundan yargılanmaları gerektiğini aktaran Yüksekdağ, "Bizim onlara hesap sormamız gerekiyor" dedi. Dosyada müşteki olarak yer alan ve cinayet zanlısı olmasına rağmen serbest bırakılan bir korucuyu örnek veren Yüksekdağ, "Parti taraftarlarımız Kobanê sürecinde yaşamını yitiren Kürt yurtseverlerin haklarına özgürlüklerine Kobanê halkına sahip çıkan, katledilen insanlar hakkında yürütülmüş ceza davaları yok bugün. Bu koşullar içinde bu dosyayla bu gerçeklikle muhatap oluyoruz. Öyle bir manipülasyon ve provokasyon mekanizması işliyor ki başladığı yerde durmadı. Bu yargılama da Kobanê manipülasyonunun devamıdır. Kobanê'nin provoke edilmesi, bizlere karşı işlenmiş bir suçtu. Bugün 9 yıl öncesi olaylardan yola çıkarak bu davaların açılması, cezaların istenmesi manipülasyon ve provokasyonun devamıdır. Bize karşı kumpas düzenleyenler, yargıyı kılıç olarak kullananlar kendi taraftarlarını, toplumu, yargı mekanizmasını çürütecek insanların el birliğiyle sokağa, üzerimize salıyorlar" diye ifade etti. 

'KORKU YAYMA POLİTİKASININ SONUCU TOPLUMUN DAMARLARININ KESİLMESİDİR'
Yüksekdağ, beyanlarına şu sözlerle devam etti: "O kadar içinden çıkılmaz duruma geldik ki. Yozlaşma sorunundan bahsediliyor, En çok bahseden de siyasi iktidardır. Bu yozlaşmanın sebebinin kendileri olduğu gerçeğini örtmek için yine sağda solda sorun ve müsebbip aramaya çalışıyorlar. Sağa sola çamur atmaya çalışıyorlar. Siyasetin bu kadar çürüdüğü yerde yozlaşmanını olmaması düşünülebliir. Savaşın bu kadar arttığı, insanların bu kadar yoksullaştığı koşullarda yozlaşmanın gelişmemesi düşünülebilir. İnsanlar çok büyük bir çaresizlikle yüz yüze. Bize karşı savaşın bedelini tüm Türkiye halkları ödedi. Milliyetçi hareketle teröristler ile savaşıyoruz yalanlarıyla toplumu kutuplaştırdılar. Bir kesimi bize karşı hale getirdiler. Bu toplumun bütün haklarını elinden aldılar. Bu toplumun tutacak dalı kalmadı. Yoksulluk almış başını, gidiyor. Bu memlekette yapılan en büyük yatırım savaş yatırımı ise yoksulluğun gelişmemesi düşünülemez ki. Bizlere karşı sergilenen siyasi tasfiye operasyonunun doğal ve kaçınılmaz sonuçlarından biri yaşanıyor. Toplum ekonomik olarak, değerler yapısı olarak dibe vuruyor. Bununla birlikte yozlaşma, bıkkınlık, sosyal dinamiklerini yitirme durumu yaşanıyor. Bu zamana kadar sergilenen baskı ve şiddet politikasının, korku yayma politikasının sonucu toplumun damarlarının kesilmesidir."

'BÜYÜK SAYGISIZLIKLARA, HAKARETLERE MARUZ KALIYOR'
Türkiye toplumunun savaş politikaları ve açlıkla "terbiye edildiğini" vurgulayan Yüksekdağ, "Bugün Türkiye toplumunda çok önemli bir kesim işsiz kalmamak için, o kadar büyük saygısızlıklara hakaretlere maruz kalıyor ki bu, bir toplumun onursuzlaştırılmasıdır. Bugün bir kadının yaşamını idame ettirmesi için hakaretleri kabul etmek zorunda kalması büyük bir saldırıdır. böyle psikolojik bir şiddetle karşı karşıyayız" diye konuştu.

'BİZ SÖZ HAKKINI SİZDEN ALMADIK'
"Yargının içinde bulunduğu bu toplam tabloda gerçek bir hukuk ve adaletten bahsetmek imkansızdır. Biz hak mücadelemizden bahsedeceğiz" diyen Yüksekdağ, tüm Türkiye ve Kürdistan halkları için Kobanê'nin bir dava olduğunu kaydetti. Yüksekdağ, "Sizin dediğiniz anlamda bir dava değildir, kobanê bir halk ve hak davasıdır. Halkların bir direniş davasıdır. Dayanışmanın tel örgüler ve sınırlarla biteceğini sanılan bir kardeşlik davasıdır. Bu davanın savcısı da yargıcı da bizleriz. Hesap vermesi gerekenler de sizlersiniz. Bizler hesap verenler değil hesap soranlar olabiliriz ancak. Bizim alacağımız çok. Bizler ezilenlere yasak sayılan hakları kazanacağız ve alacağız. Bütün Türkiye halklarını, kadınların ezilenlerin hak davasını savunmak için buradayım. Hayatta her şey sözle başlar, bazen kutsal kitaplar 'oku' der, bazen 'konuş' der. Tüm kutsal kitaplarda doğru sözü, hak sözü iletmek için aracılar kılar. Tarihten bu yana herkes doğru söz arayışındadır, bizler de bu tarihten ve gelenekten gelen insanlarız. Geçmiş sadece geçmiş değil, birikimdir, tüm hak mücadelesini geçmişten gelenlere birleştiririz yeter ki adalet, özgürlük ve ezilen halklar için kurulan sözler olsun, bizim birikimimizin parçasıdır. Eğer insan düşünen bir varlıksa düşündüklerini ifade etme hakkını da sahiptir. Söz hakkı en temel ve bu evrenin en öncelikli hakkıdır. Siz bize sözümüzün hesabını soramazsınız, sadece siz değil hiç kimse soramaz; hiç bir kral hiçbir iktidar soramaz. Biz söz hakkını sizden değil, insanların tarih boyunca verdiği mücadele ve birikimden aldık. Bu söz hakkı nice kıyım ve mücadele sonucu ortaya çıkmıştır. Biz sözümüzün gereği için kurmak istediğimiz yaşamı savunduğumuz için size hesap vermeyiz."

'MEMLEKETTE SÖZ VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ YOK'
İfade özgürlüğünün hiçe sayılarak gerçekleştirilen bir yargılama yürütüldüğünü belirten Yüksekdağ, "Biz bu müdahaleyi tarihin hiçbir dönemi kabul etmedik etmeyeceğiz, söz hakkımız yine sözümüzü sakınmayarak kullanacağız. Bu sadece Figen Yüksekdağ'ın, DEM Parti'nin ya da HDP'nin söz hakkı değildir. Milyonların sözü ve hakkıdır. Bu hakkı bizi seçen ve bize görev veren bize emanet eden milyonlardan aldık. Bu hakkı size hiçbir zaman ezdirmeyiz. Kobanê yargılaması adı altında yapılar budur. Söz hakkı terörize edilerek yapılan bir yargılamadan bahsediyoruz. Bu memlekette söz ve ifade özgürlüğü yoktur. Bu iktidarın en büyük düşmanı söz ve düşüncedir çünkü kendisinde olmadığı için bize karşı az bir cephane ile mücadele edemiyor. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar sözün bizim nezdimizde çok büyük bir değeri vardır" dedi.

'SÖZÜMÜZÜ ZALİM İKTİDAR KARŞISINDA ESİRGEMEDİK'
Yüksekdağ şöyle devam etti: "Bu zamana kadar aktif siyaset yürütürken halkın bizden beklediği temel şey şuydu: 'Bizim düşüncelerimizi bilin, anlayın ve tercüman olun. Biz de bunu yaptık. Bütün ezilenlerin halkların sözünü bu zalim iktidar karşısında esirgemedik. Bir Meclis kürsüsü olabilir bir mahkeme kürsüsü de olabilir. Aynı sözleri her yerde bugün de söylüyorum. Biz sözümüzün niteliğini içeriğini hiçbir zaman bozmadık, yitirmedik. Sözümüze ihanet etmedik. Bugün bize bu mahkeme sözünüze ihanet edin diyor, çok beklersiniz. Daha çok bekleyeceksiniz. Biz sözümüze sadık kaldık. Bundan sonrada sözümü saptıracak ve çarptıracak bir zihniyette olmadığımızı onlar da çok iyi biliyor. Söz hakkı ve ifade özgürlüğünün eylem ve örgütlenme ile de doğrudan bağlantısı vardır. Bizler siyasetçiyiz, söz ve düşünce bizim için sadece seste kaldığı kağıtta kaldığı sürece anlamına kavuşmaz. Önemli olan bunu pratiğe dönüştürmektir. Siyasetçi olmak bunu gerektirir, yaşama geçirme dinamiklerinin üretilmesiyle ilgilidir. Bizler de sözümüzün gereği olarak düşüncemizi ve siyasetimizi örgütlüyoruz. Bu da doğrudan örgütlenme ve faaliyet yürütme ile bağlantılıdır. Bugün bu hak da çok büyük bir saldırıyla karşı karşıya dün HDP'ydi, bugün DEM Parti. Devam ediyoruz ama çok ağır bedeller karşısında bunlar gerçekleşiyor. DEM Parti hiçbir zaman siyasi olarak özgürce örgütlenme alanına sahip olmadı."

TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMA ÇABASI
Halkın örgütlenme kanallarının ağır bir saldırı altında olduğunu kaydeden Yüksekdağ, baroların bölündüğünü anımsatırken, "Topluma karşı savaş yürüten, yeni yeni cepheler açan ve bu yolla da örgütlülüğünü bölmeye çalışan bir iktidar projesi. Örgütlülüğü bölmeye çalışıyor ve kutuplaşma yaratıyor. 'Avukatlar başınızın çaresine bakın' diyor, bundan nasıl bir meslek örgütü çıkar? Bununla ilgilenmiyorlar. 'Ben böldüm kolunu kanadını kırdım, bundan sonrasını onlar düşünsün' diyor. Yakın zamanda TTB'ye yine operasyon yapıldı, yönetime kayyum atandı. Değerli Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, değerli arkadaşlarımız yakın zamana kadar kapatma davasıyla yüz yüzelerdi. Kadınların bu kadar kitlesel ölümle bir cins kırımla karşı karşıya kaldığı bir memlekette bir kadın örgütü var, kadının hayatını, yaşamını, savunmak için onu durdurmak için kurulmuş bir kadın örgütüne kapatma davası açıyorsunuz. Bu ne demektir? Ölün! 'Yaşayanlar da örgütlenmesin, sürünsün' demektir. Örgütlenmek isteyen kadınlara siyasi iktidarın reva gördüğü yaklaşım budur. Siyaset, siyasi partiler bakımından da tipik olarak partimizin yaşadığı tablodur.

'ATEŞ ALTINDA ÇALIŞMA YÜRÜTTÜK'
HDP'nin bir siyasi soykırım operasyonu ile karşı karşıya bırakıldığına dikkat çeken Yüksekdağ, "HDP tarihinde bildiğin bir parti faaliyeti yürütmemiştir, gerçekten ders kitaplarında konu olur, bölüm olur HDP'nin tarihi, Kürt siyasi partilerin tarihi, DEM Partinin tarihi. Böyle bir imkansızı nasıl başardığı ders olarak okutulması gerekir. Yarın öbür gün belki geç olacak. 7 Haziran seçimlerinde 6 buçuk milyon insan oy verdi ve biz hiçbir zaman örgütlenme hakkına sahip olarak başaramadık bunu. Ateş altında örgütlenme çalışması yürüttük. Saldırı, kurşun yağmuru, gaz bombaları altında siyasi parti faaliyeti yürüttük. Bir tane basın açıklaması ya nedir, bir metni alırsın eline okursun, birkaç slogan atarsın, bu kadar basit bir düşünceyi eyleme dönüştürme hareketi, refleksi ağır saldırılara neden oluyor" ifadelerini kullandı.

'HANGİ SALDIRI ALTINDA OLURSA OLSUN EN BAŞKA BİZLER HALKLARIN HAKKINI SAVUNACAĞIZ'
Örgütlenme haklarının güvence altında olmadığını ifade eden Yüksekdağ, Yargıtay'ın Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin kısa ismine dönük aldığı karara atıfta bulunarak, "Bu dahi örgütlenme özgürlüğüne dönük darbenin kesintisiz devam ettiğini gösteriyor. Sadece DEM Parti'nin siyasi tüzüğüne yönelik olarak değil, alanlarda, sokaklarda yerleşim alanlarında sürdürülmesine karşı da yoğun saldırılar gerçekleştiriliyor. Bunların her biri bizim sözümüzün ve sözümüzün gereği olan düşüncemizin, hareketimizin, örgütlenmemizin ne kadar değerli ve ne kadar her koşulda savunulması gereken bir gerçek, hakikat olduğunu gösterir. Söz bizim programımız, bizim düşüncemiz, ideallerimiz yani davamız bir bütün olarak, bizim özümüzdür bizim hak alanımızı tarif eder, bütün Türkiye halklarının hak alanını tarif eder. Ve bu halklar nerede bir saldırıyla karşı karşıya kalırsa kalsın, nerede hangi saldırı enstrümanıyla karşı karşıya kalırsak da en başta bizler savunacağız bu halkları" sözlerine yer verdi.

'TWİTE DÖNÜK SUÇLAMA YOK HÜKMÜNDE'
HDP'nin dava konusu tweete dönük suçlamanın "yok hükmünde" olduğuna vurgu yapan Yüksekdağ, şöyle devam etti: "Bu tweet cinayete teşebbüs gibi sonuçlara yol açtı, 'azmettiricilik yaptınız', 'bir sürü suç işlediniz' diyerek yargılamaya başladınız. Bu tweet yeni bir şey değildi, 5 yıl sonra tweeti yeniden keşfettiniz. Selahattin bey 19 ACM'de cezası devam ederken bu fezlekeden yargılanıyorduk buna karşı sözümüzü söyledik. Aradan bu kadar uzun süre geçtikten sonra tweet ısıtılıp karşımıza çıkarıldı. Tamamen siyasi ihtiyaçlarla ilgiliydi. Erdoğan tarafından bir seçim yaklaşıyordu kritikti, seçimin kazanılması gerekiyordu. Kürt siyasetçilerin içeride tutulması gerekiyordu, toplumu kutuplaştırmak için bizim gibi yaratılmış, üretilmiş bir 'düşmana' ihtiyaç vardı. Siyasi iktidarın AKP-MHP hükümetinin genel taktiği zaten. bir tane düşman yaratılır, yalanlarla, manipülasyonlarla, çarpıtmalarla, kasetlerle ama şu ama bu yöntemlerle düşmanlaştırır ve bunun üzerinden bir kutuplaşma, bir konsolidasyon yaratır ve bu yolla kendi siyasi kapısını açmaya çalışır. Bu dosyanın yeniden açılması, ve bizim Selahattin beyle birlikte ikinci kez tutuklanmamızın arka planında böyle bir siyasi amaç vardı. Bu siyasi arka plan üzerinden tweetin karşımıza çıkarması gerekiyordu, davanın açılma süresinde bir kampanya başlatıldı. İletişim Bakanlığından İçişleri Bakanlığı'na kadar hakkımızda yoğun bir medya, kamuoyu kampanyası başlatıldı beraberinde dosya açıldı.

'YEREL SEÇİM ÖNCESİ VERİLEN KARARI AÇIKLAYACAKSINIZ'
"Kendi siyasi ikballerini sağlama, iktidarlarını pekiştirme kaygısıydı. O günden beri mahkemeniz aracılığıyla en kirli, kötü etik dışı yöntemlerle sürdürüyorlar yapmaya devam ediyorlar. Meselenin bir tweet olmadığını siz de onlar da biliyor. Meselenin dava dosyasında ifade ettiğini şeylerden olmadığını siz de onlar da biliyor. Mesele bir siyasi intikam olmanın ötesinde bu iktidarın hayatta kalma meselesidir. Düşmanlık üzerinden bizim üzerimizde kurdukları baskı üzerinden ayakta kalabileceklerini düşünüyorlar sadece. Yerel seçimler yaklaşıyor. Yerel seçim kampanyasını da yine bu dava ve mahkeme kararı üzerinden yürütecekler mahkeme tarihinizle ne kadar denk düşüyor. Yerel seçim öncesi siparişi verilen kararı çıkaracaksınız onlar da sallayarak bağımsız yargı ceza verdi, bunlar teröristtir diyerek kendi siyasi yolunu açmaya çalışacak. Bu tweet meselesi şuradan önemlidir, partimizin o dönemde yaptığı bir dayanışma çağrısını böyle bir yargılamaya konu etmeniz aslında bizi cezalandırmaktan daha çok Türkiye toplumunu korkutmak ve onları cezalandırmaya dönüktür. Psikolojik bir yanı var o kadar AİHM kararı var diyeceğim umurunuzda değil, girmeyeceğim. Bu tweete dayanak hale getirmeniz bizi emsal olarak göstermek suretiyle tüm Türkiye halklarına siyasi iktidar, konuşmayın, söz söylemeyin, tweet atmayın diyor ve bu zamana kadar sayısız kez insanlar sadece Twitter'de Instagram'da çeşişti sosyal medya mecralarında dayanışma, siyasi içerik taşıyan herhangi bir konu paylaştığı için gözaltı, tutuklama saldırısıyla karşılaştı, ceza aldı. O nedenle sosyal medya aracılığıyla söz söylemek ciddi bir korku alanı. Siyasi iktidar toplumu korku altında tutmak için sayısız korku karakol kurdu, en büyüğü de zihin. Bunu da söz ve düşünce, ifade özgürlüğü üzerinden yapmaya çalışıyor. Dramatik bir olay HDP bir tweet atmış, 37 insan ölmüş, hunharca canavarca hisle cinayet işlenmiş, bir sürü kurumun camı çerçevesi kırılmış kurumlar şikayet etmiş. Yahu demek ki bir tweet atmak bu kadar korkunç bir olay bir tweet yazmayı, bir mesaj yazmayı, bir dayanışma ve eylem çağrısı yapmayı gerçekleştiremez hale getirmeye çalışıyorlar toplumu.

'KİTLESEL HAREKETLERİN ÇIKIŞI BÜYÜK KORKU DALGALARININ ARDINDAN GELİŞMİŞTİR'
"İnsanlar kesinlikle eskisi kadar rahat konuşamıyorlar, ben bazen diyorum ki içerideyim çok rahat konuşuyorum. İnsanlar söz söyleyemiyor. Bir eylem çağrısı yapılacak, telefonundan, sosyal medyasından mitinge, yürüyüşe çağrılmayacak hale gelmiş insanlar. İnsanlar bu hale getirilince bu kendini geri çekme hali ilelebet sürecek mi sanıyorsunuz. Korkan için değil korkutan için sıkıntılı bir duygudur ve kötüdür. Bugün korkutursun insanlar susar kendini geri çeker ama yarın öbür gün toplum mutlaka senin uyguladığın bu zulme tepki verir ve sen bu tepkinin altında kalırsın. Bugüne kadar yaşanan tüm bu toplumsal olay da bu yaşanmamış mıdır? Bütün kitlesel hareketlerin çıkışı büyük korku dalgalarını ardından gelişmiştir.

'O TWEETİN ETKİSİ HALA SÜRÜYOR'
"Kaç yıldır yargılanıyoruz. neredeyse profesyonel sanık olacağız. bir tweet ile kıyametin sorumlusu ilan edilmek bize geri adım attırmaz ama bütün kadınlarda ve topluma gözdağı verme girişimidir. Her yerde tepki vermek en doğal haktır, bizim ve Türkiye halklarının kimseden icazet almasına gerek yoktur. Bir tweet için açtığınız ceza dosyası artık yok hükmündedir ama bizim o tweetle yaptığımız çağrı hala varlığını koruyor, var olacak, etkisi sürecek. Ne dedik, Kobanê halkıyla dayanışalım, insanlık direnişini, onur direnişi sahiplenin dedik. Doğru ve insanlığın akışına uygun bir çağrıydı, hiçbir fazlası eksiği yoktu belki daha fazlasını söyleyebilirdik. Bugün Kobanê halkıyla dayanışmayı bir ceza konusu haline getiriyorsanız bütün halkların dayanışmasına karşı olduğunuzu gösteriyorsunuz. Eğer bunu toplumun elinden alırsanız toplumdan geriye bir yozlaşma ve yığın geriye kalır. Bugün iktidarın yapmaya çalıştığı toplumu yığınlaştırmadır. Bizim suçumuz buna hayır demek mi buna hayır dedik ve demeye devam edeceğiz."

Duruşmaya öğle arası verildi. Bugün doğum günü olan Figen Yüksekdağ salonda bulunanlar tarafından selamlandı ve hep bir ağızdan "Figen Yüksekdağ doğum günün kutlu olsun" denildi.