GÜNCEL
700. hafta ve Diyarbakır ölüleri-ÖZLEM GÜMÜŞTAŞ
"Fark ettim gücümün belleğinde olduğunu" diye kayıt düşer, kayıp öykülerinden biri. Kayıplar hepimizin. Onları rakamlardan çıkarmak ve adlarını, mücadelelerini yeniden kurmak hepimizin görevi. 700. haftada bir karanfil de sizin elinizde bulunsun. Kaybederek, belleksizleştirmenin karanlığına bir ışık da siz olun.
Galatasaray, 700. kez kayıp yakınlarını, Cumartesi Annelerini/İnsanlarını ağırlayacak. Acının dilde sessiz bir çığlığa, elde bir karanfile dönüştüğü bu meydan, hafızamızdır bizim. Durmadan kayıplarımızın isimlerini sayan, onları soğuk istatistiklerde bir rakam olmaktan çıkarıp, kimlikleri, mücadeleleri ile var eden bir hafıza. Kaybedilme biçimlerini anlatıp, sorgulayan, ifşa eden bir hafıza. Kimlikler ve failler, olaylar ve yerler ile tarih bilincimizi kuran bir hafıza. 700. haftayı yaratan süreklilik, işte bu hafızanın kurduğu bilinçten ve bu bilincin eyleme yön verişinden gelir.
Evden, sokaktan, iş yerinden alınan insanların birdenbire 'yok' olduğu, giderek yok sayıldığı ve her şeyin belirsizleştiği bu saldırı biçimi, en ağır kirli savaş yöntemlerinden biridir. Kayıpla yalnız beden yok olmaz; adlar, failler, direnenler, başkaldıranlar, yok edilmek istenir. Bu yok sayılma hali en büyük hafıza silicidir. Galatasaray'da her kaybı tarihe, her kaybedilme olayını tarih yazılımına çevirenler, eylemleriyle bu saldırının en geniş hedefini bertaraf etmeyi başarmıştır. Her hafta okunan isimler, bize bakan yüzler, olaylar yok edilmek istenen tarihimizin insanlığa iadesidir. İşte 700. haftası unutmamanın, alışmamanın.
Cumartesi Anneleri'nin 700. oturumuna bir ses de Diyarbakır'dan katılacak. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları, Koşuyolu Parkı'ndaki insan hakları anıtının önünde olacaklar o gün. Orayı kayıplar mücadelesi için bir halkaya dönüştüren de yine Cumartesi mevzisinin yarattığı kolektif, politik niteliktir. 2006 yılında Diyarbakır'da toplanan 5. Uluslararası Gözaltında Kayıplar Kurultayı'nın çalışmaları o anıtın önünde yapılan açıklama ile başlamıştır. Kayıplar kurultayının kararlarından biri Galatasaray'da olduğu gibi her Cumartesi insan hakları anıtı önünde kayıplar için oturmaktır. Bu nedenle 2006 Mayıs'ından bu yana hafızamızın, mücadelemizin mekanlarından biridir.
1995 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak için yürütülen ve Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç'un bedenlerinin bulunması ve devletin kaybetme gerçeğini kabul etmesi ile somut kazanıma dönüşen kampanya, Cumartesi oturumları ile sürekliliği sağlayan bir mücadele hattı yaratmıştır. Aynı dönemde Hasan Ocak'ın ailesi, yoldaşları ve insan hakları savunucularının yan yana gelişi ile toplanan 1. Gözaltında Kayıplara Karşı Kurultay, Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Mücadele Komitesi'ni (ICAD) kurmuştur.
Kaybetme saldırısının sistematik olarak uygulandığı ülkelerde kurultaylar gerçekleştiren ICAD, 5. Kurultay için Diyarbakır'ı seçmiştir. ICAD; Kürt coğrafyasında DEHAP yöneticilerinin gözaltına alınıp, akıbetlerinin açıklanmaması ile başlayan 'faili meçhul'ler ile JİTEM gerçeğinin yeniden güncellendiği ve Diyarbakır Kulp'ta bulunan toplu mezar ile kirli savaş yılları kayıplarının akıbetinin su yüzüne çıktığı bir dönemde yönünü Diyarbakır'a çevirmiştir. Kurultay; 20 ülkeden 50 uluslararası delege ile Türkiye ve Kürt coğrafyasından kayıp yakınları, insan hakları aktivistleri, emekçi sol hareketin temsilcileri, sosyalistler ve yurtseverlerden oluşan katılımcılarla gerçekleşmiştir. Bu uluslararası buluşma Kürt halkının acılarını, direncini uluslararası delegelere aktarırken, başta kayıp yakınları olmak üzere Kürt halkına da uluslararası dayanışmanın inceliğini taşımıştır.
"Toplu mezarlar açılsın, kayıplar açıklansın" şiarı ile çalışmaları yürütülen Kayıplar kurultayı, İnsan Hakları Derneği'nin 1999 yılında 955'te noktaladığı gözaltında kayıp istatistiğini, Şırnak'tan Kars'a, Dersim'den Hakkari'ye yapılan araştırmalarla 1228'e taşımıştır. Toplu mezarlar gerçeğini bütün boyutları ile ele alan kurultayı, soykırımla yüzleşmenin özgün bir sahasını yaratmıştır. Bu gerçeğin bir başka yanını da bölgede Ermeni ve Süryanilere dönük işlenmiş suçlar ve toplu mezarlar gerçeği oluşturmuş, kurultay zemininde bütünlüklü bir hesaplaşma ve dayanışma ruhu yaratılmıştır.
O dönemde Türkiye temsilciliği görevini üstlendiğim ICAD, Diyarbakır kurultayını, Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (YAKAY-DER) ile birlikte gerçekleştirdi. Kurultay mevzisi ekseninde Kürt özgürlük mücadelesi ile ortak mücadeleyi yükseltmeyi esas alan bizler, kendi kuvvetlerimizi, Kürt coğrafyasındaki kaybetme saldırısına karşı mücadeleye yönlendirirken, uluslararası ilişkilerimizi ezilenlerin mücadele birliğini bir potada birleştirme çabası ile harekete geçirdik. Kurultayın sonunda hep bir ağızdan, her biri kendi dilinde Enternasyonal Marşı'nı söyleyen kayıp yakınları, kayıplar mücadelesinin aktivistleri, devrimciler, yurtseverler bu çabamızın, duruşumuzun canlı hafızasıdır.
Avukat Tahir Elçi bürosunu ve JİTEM dosyalarını kurultay çalışanlarının hizmetine açarak çalışmanın önemli bir yükünü omuzlamış, çağrıcılarımızdan ve devamında da kurultay delegelerimizden olmuştur. Hrant Dink, kurultayın ilk çağrıcılarındandır ve kapılarını sonuna kadar bize açtığı Agos gazetesinde hazırladığı tebliğlerle çalışmanın emekçisidir. Ve Sibel Bulut... Bütün Diyarbakır sokaklarını kurultay afişleri ile donatan, başından sonuna kadar her işe koşan emekçisidir. Saygı ve sevgiyle anıyorum.
"Fark ettim gücümün belleğinde olduğunu" diye kayıt düşer, kayıp öykülerinden biri. Kayıplar hepimizin. Onları rakamlardan çıkarmak ve adlarını, mücadelelerini yeniden kurmak hepimizin görevi. 700. haftada bir karanfil de sizin elinizde bulunsun. Kaybederek, belleksizleştirmenin karanlığına bir ışık da siz olun.