24 Eylül 2024 Salı

Bahoz Herekol yazdı | İlkesizlik, tutarsızlık ve sosyal şovenizm batağında TKP

Peki "Filistin halkı varlık mücadelesi veriyor ve bu mücadele bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanana kadar Filistin halkının eylemleri meşru kalmaya devam edecek" diyen TKP MK'si Kürdistan halkının varlık mücadelesini ve meşru-savunma eylemlerini meşru görmek için nasıl bir koşulun oluşmasını bekliyor.

İlkesizliği, tutarsızlığı ve sosyal şovenizmi daha önce de yayınlarımızda defalarca ele alınmış olan TKP'nin son Filistin açıklaması kendisini yeniden gündemleştirmemizi zorunlu kılıyor. TKP'nin son dönemdeki Rojava'da süren Türk devletinin işgal saldırılarını görmeyen Filistin meselesinde İsrail saldırganlığına aldığı tutumlarıyla faşist şef Erdoğan ile aynı cephede saf tutmuş olması bir kere daha TKP'nin sosyal şoven çizgisine söz söyleme ihtiyacı doğuruyor.

Faşist şef, Rojava'da iç güvenlik güçleri, buğday siloları, elektrik santralleri, su dağıtım şebekeleri, petrol kuyuları ve diğer altyapı kurumları işgalci faşist Türk ordusu tarafından bombalandıktan birkaç gün sonra çıkıp, İsrail'e karşı "Gazze'de su ve elektriğin kesilmesi insanlık suçudur" mealindeki cümlesiyle burjuva politikasının -en hafif tabiriyle- iki yüzlülüğünü bir kez daha göz önüne sermişti. Filistin'de insanlık suçu olanın on katı da Kürdistan'da yapılsa –ki yapıldı da- faşist sömürgecilik elbette ki bunu kendi meşru hakkı olarak görecek ve tüm dünyaya da böyle propaganda edecekti. Tek ilkesi ilkesizlik olan, tek ahlakı ahlaksızlık olan burjuvaziden tutarlılık bekleme saflığına elbette düşmeyeceğiz. Ancak kendisini işçi ve emekçilerin partisi olarak tanımlayan, onun adına hareket eden TKP'nin, tam olarak egemen Türk küçük burjuvazisi karakterine uygun tutumlarını, ilkesizliklerini yüzlerine vurmak kaçınılmaz sorumluluğumuzdur.

4 Ekim'den itibaren, 1 Ekim feda eyleminin gerekçe olarak gösterildiği ve Rojava devriminin doğrudan hedeflendiği işgalci saldırı süreci yaşandı. Bu süreçte, yukarıda vurguladığımız altyapı alanları ve sivil hedefler bombalandı. Rojava devrimimizin siviller ve iç güvenlik güçleri ağırlıklı olmak üzere onlarca şehidi oldu, halk susuz ve elektriksiz kaldı. Kış sürecine girilirken temel ısınma yakıtı olan mazotun halka dağıtılmasının koşulları geçici olarak kısıtlandı. Temel buğday silolarının vurulmasıyla halkın ekmeksiz bırakılması hedeflendi. Bütün bunlar faşist sömürgeci Türk burjuva devletinin devrimi başarısız kılma ve halkı göçe zorlama projesinin parçaları olarak işletildi ve işletilmeye devam ediliyor. Bunlar olurken –ki daha önce Kürdistan dağlarında kimyasal ve nükleer silahların kullanılması sürecinde de ölü taklidi yapmış olan TKP ve şürekâsı hiçbir şekilde gündemi değerlendirme ihtiyacı duymadı. Bunun yanısıra Kürt halkının fedailerinin, Kürdistan'da ki işgalci devlet terörüne karşı meşru savunmalarını lanetleme yarışlarındaki başarılarını, "her türlü şiddete karşı" "tutarlılık(!)"larını da hatırlatalım. Bu süreç henüz devam ederken Hamas'ın etkin olduğu ancak birleşik operasyon komutanlığı kuvvetlerinin başlatmış olduğu Aksa Tufanı Hamlesi gerçekleşti.

İsrail Komünist Partisi, bir tutarlılık örneği sergileyerek yaşanan savaştan işgalci-siyonist sağcı Netenyahu hükümetini sorumlu tuttu. Netenyahu hükumetinin siyonist politikalarının, Filistinlilerin barışçıl çözüm umutlarını hepten ortadan kaldırdığını ve Filistinlilere savaşı dayattığını açıkça ifade etti. TKP MK açıklamasında da buna şu şekilde değiniyor "İsrailli Komünistler bu açıdan önemli bir ders veriyor, tüm yaşananların sorumlusunun İsrail devletinin işgal politikası olduğunu cesurca söylüyor." Fakat tutarsız ve korkak TKP, Kürdistan'daki katliamların ve Türkiye'deki faşizmin sorumlusunun burjuva Türk devletinin işgal ve sömürgecilik politikası olduğunu söyleyemiyor. Tam aksine, faşist devlet terörünü meşrulaştıran, ezilenlerin savunma eylemlerini ise lanetleyen gerici, sosyal şoven bir politika izliyor.

Aynı açıklamanın bir önceki cümlesinde, "İnsan hayatının taşıdığı değere Filistinliler söz konusu olduğunda algılarını kapatan, tersi yaşandığında ise sahte bir duyarlılıkla hareket eden emperyalistlerin riyakarlığına yaslanarak komünistlerin bu konudaki samimiyeti sorgulanmasın" diyen TKP MK'sine soruyoruz; peki söz konusu Kürdistan olduğunda algılarını kapatmak bir yana gerektiğinde ölü taklidi yapan, gerektiğinde milliyetçi burjuva partilerinden bile önce kınama yarışına koşan, egemen ulus şovenizminin körüklenmesinde, emekçiler cephesinde sosyal şovenizmde sorumluluk üstlenen ve kendine komünist diyen, TKP'nin samimiyetini, iki yüzlülüğünü, ilkesizliğini, sorgulayabiliyor muyuz?

"Toprakları İsrail ordusu ve İsrailli yerleşimciler tarafından işgal altında tutulan Filistinlilerin maruz kaldığı sistematik zulüm ve baskı on yıllardır devam ediyor. Bu on yıllar boyunca Filistin halkı defalarca zorla yerinden edilmeyle karşı karşıya kaldı; buna direnenler ırkçılıktan beslenen ağır şiddetin her türüne uğradı; kara saldırılarıyla, hava saldırılarıyla bir halk boğulmaya, yok edilmeye çalışıldı" analizi yapabilen TKP MK'si Kürdistan'daki durumu analiz edemiyor mu? Elbette ki sınıf çıkarları el verdiği ölçüde, bedel ödemeyi göze alabildiği ölçüde analiz ediyor. Ki bu konuda orta burjuvaziye kapak atmayı hedeflemiş, ana gövdesini Türk küçük burjuvazisinin kaymak tabakasının oluşturduğu TKP, Kürdistan söz konusu olduğunda bu "Marksist analiz yeteneklerini" bir anda yitirebiliyor. Bunu da kolaylıkla antiemperyalizm sosuna bulayıp kitlelere sunabiliyor.

Peki "Filistin halkı varlık mücadelesi veriyor ve bu mücadele bağımsız ve egemen bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanana kadar Filistin halkının eylemleri meşru kalmaya devam edecek" diyen TKP MK'siı Kürdistan halkının varlık mücadelesini ve meşru-savunma eylemlerini meşru görmek için nasıl bir koşulun oluşmasını bekliyor. Açıktır ki TKP 2. Enternasyonal partilerinin izlemiş olduğu sosyal-şoven, işbirlikçi ve burjuva çizgisinin tutumunu sürdürüyor.

Biz Marksist Leninistler ise bir kez daha Leninist ilkeler doğrultusunda bu sınıf işbirlikçisi, burjuva sosyal-şoven tutumu teşhir ediyor ve TKP saflarında ve çevresinde yer almış komünist olma iddiasındaki insanlara sesleniyoruz; TKP tarihin çöp sepetine atıldığında onunla birlikte yok olmayı kabul etmeyin. TKP'nin politikasını belirleyen küçük burjuva aydınlarıyla hiçbir ortak yanınız yoktur. Onlar komünist hareketin tarihsel mirasını sömüren, politik varlık haklarını yitirmiş, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı başta gelmek üzere tutarsız, ilkesiz, gözünü ezilen halklar gerçekliğine ve onun ulusal özgürlük mücadelesine kapamıştır. Onlar Türk işçi ve emekçilerin kurtuluşunun Kürt ulusunun, ulusal kurtuluşuyla sıkı sıkıya bağlı olduğunu, Kürt ulusunun da Türk emekçilerinin de temel düşmanının Türk burjuva cumhuriyeti olduğunu saklamaya çalışan sınıf işbirlikçilerdir.

Türkiye'de yaşayan tüm inanç ve uluslardan tüm işçi-emekçi, kadın ve gençlerin kurtuluşu faşist, sömürgeci, işgalci, kadın ve LGBTİ+ düşmanı, burjuva Türkiye Cumhuriyeti devletinin yıkılması, yerine Kürdistan ve Türkiye halklarının eşit, özgür birliğine dayanan, tüm ulusların katılmak kadar ayrılmak haklarının da bulunduğu İşçi-Emekçi Halk Cumhuriyetleri Birliğinin kurulmasıyla mümkündür. Bu emperyalizmi bölgemizden kovmanın da, küresel çapta yok etmenin de tek yoludur. Bunun için Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı kayıtsız şartsız tanınmalı ve Kürt ulusal mücadelesi desteklenmelidir. Ancak bu TKP'nin karakterine terstir. Zaten TKP'den, işgalci, sömürgeci burjuva cumhuriyetin yüzüncü yılını, Mustafa Suphileri ve onları katlettiren M. Kemal'i aynı anda selamlama hazırlıklarından başını kaldırıp da sömürge Kürdistan sorununa tutarlı yaklaşmasını beklememiz de yanlış olur.