28 Eylül 2024 Cumartesi

Fincancı: Duruşumuzu suça dönüştürme çabaları beyhudedir

Kimyasal silah kullanımının araştırılmasını söylediği için tutuklanan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, hakkında açılan davanın ilk duruşmasında, yaptığı çalışmaların devleti rahatsız ettiğini vurguladı. Davada avukat sınırlaması getirilirken, savcı Fincancı'ya "örgüt propagandası" iddiasıyla üst sınırdan ceza verilmesini istedi. Mahkeme heyeti Fincancı'nın tutukluluğunun devamı yönünde karar vererek duruşmayı 29 Aralık tarihine erteledi.

Türk devletinin Güney Kürdistan'da bulunan Zap, Avaşîn ve Metîna'ya yönelik kimyasal silah kullanımı görüntülerine dair değerlendirmede bulunan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı hakkında açılan açılan davanın ilk duruşması görülüyor. Çağlayan'da bulunan İstanbul 24'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nin duruşma salonuna polisler yerleştirilirken, duruşma salonunun küçüklüğü gerekçe gösterilerek çok sayıda avukat ve gazeteci ile izleyici içeri alınmadı.

Duruşmaya, TTB Merkez Konsey üyeleri, tabip odası yöneticileri, CHP ve HDP milletvekillileri, Türkiye Barolar Birliği (TBB), Diyarbakır, İzmir ve İstanbul ile çok sayıda kentin baro başkanı ve insan hakları örgütlerinin temsilcileri, TMMOB Başkanı Emin Koramaz, KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, ESP Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü'nün de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. Fincancı, duruşma salonuna getirilirken zafer işareti yaptı. Salonda bulunanların Fincancı'yı alkışlamasanın ardından Fincancı jandarma tarafından ablukaya alındı.

Duruşmada söz alan CHP Milletvekili Mahmut Tanal'ın yanı sıra avukatlar da salondaki polislerin dışarı çıkarılmasını istedi. Mahkeme başkanı, salonda bulunan 5 polisten sadece 3'ünü dışarı çıkardı.

AVUKAT SINIRLAMASI
Avukat Meriç Eyüboğlu, duruşma salonunun küçük olduğunu söyleyerek daha büyük bir salon tashih edilmesini istedi. Mahkeme başkanı, salonun yeterli olduğunu ve savunmayı üç avukatla sınırlandırdığını açıkladı.

Avukat sınırlamasına tepki gösteren avukat Özkan Yücel, üç avukat sınırlamasının istisna olduğunu söyledi, salon ve iddianamedeki suçlamalara dikkat çekerek, bu istisnanın bu dava için geçerli olamayacağına dikkat çekti. Bu kısıtlama ile savunmanın engellendiğini vurgulayan Yücel, "Bu suç için avukat sınırlandırılmaz. Ben yaptım oldu mantığı ile yargılanma olmaz" dedi.

Mahkeme, usule ilişkin itirazların ardından üç avukat sınırlandırmasına devam edilmesi yönünde karar verdi. Avukatlar karara tepki göstererek, duruşma salonunda ve kapıda bekleyen avukatların zapta geçirilmesini istedi. Mahkeme başkanı, itirazların ardından avukatların isimlerinin zapta geçmesini kabul etmek zorunda kaldı.

Avukatlar ayrıca Fincancı etrafındaki jandarma ablukasına itiraz etti. Müvekkilleriyle yüz yüze gelemediklerini söyleyen avukatlar, yüz yüze yargılamanın engellendiğini belirtti. Yoğun itiraz ve tartışmalara rağmen jandarma bulunduğu yerden alınmadı. Mahkeme başkanının Fincancı'ya "sen" diye hitap etmesinin ardından avukat Meriç Eyüpoğlu, sert tepki gösterdi. Mahkeme başkanı, "Ben nazik değilim, hala ne yapayım" demesi dikkat çekti. Mahkeme başkanı "sen" hitabına ilişkin itirazlara rağmen "Sanık ama bu" diyerek, sanıklarla bu şekilde konuştuğunu söyledi.

'YARGILAMA BAŞLAMADAN HAKKIMDA HÜKÜM KURDUNUZ'
Şebnem Korur Fincancı, mahkeme başkanının hitabına dikkat çekerek, "Bana sen diye hitap etmeniz, hakkımda hüküm kurduğunuz anlamına geliyor" dedi. Fincancı, ayrıca Ankara'dan İstanbul'a getirildiğini 5 saat boyunca kelepçeli bir şekilde getirildiğini söyledi, bunun insanlık dışı bir uygulama olduğunu vurguladı. Gözaltına alındığı sırada gözaltının canlı yayınla kurgulandığını aktaran Fincancı, gözaltı kararı veren savcının ifadesini dahi almadan kendisini suçlu olarak kabul ettiğini kaydetti.

Ev aramasının canlı yayınında yapılan kurguyla hakikatin nasıl büküldüğüne tanıklık edildiğini belirten Fincancı, kamuoyunu olumsuz etkileme çabalarının yanı sıra, yürütme ile yargının olmaması gereken ilişkisinin, masumiyet karinesi ve adil yargılama hakkının daha başında ihlal edildiğine dikkat çekti. Gözaltı kararı veren savcının ifadesini almadan kendisini suçlu ilan ettiğini hatırlatan Fincancı, savcının hiç ilgisi olmadığı halde Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyelerine de suç yükleyerek görevden alınma talebinde bulunduğu söyledi.

Hakkında başlatılan soruşturmanın nesnellikten, tarafsızlıktan azade olduğunu vurgulayan Fincancı, Sokrates'in savunmasının başında söylediği, "Beni suçlayanların üzerinizdeki etkisini bilemiyorum; fakat sözleri o kadar kandırıcıydı ki, ben kendi hesabıma onları dinlerken az daha kim olduğumu unutuyordum" sözlerini hatırlattı. Suçlamaların mahkeme heyetinin üzerinizdeki etkisini bilemediğini ancak kendisine kim olduğunu unutturamadığını kaydeden Fincancı, Sokrates'ten alını yaparak, "devletin başına musallat olan at sineği" olmaya çalıştığını söyledi.

"'Hak yolunda çalışan bir kimsenin devlet adamı değil, sadece yurttaş olarak kalması gerektiği' uyarısına katılıyor ve bu yaşıma kadar da elimden geldiğince bir yurttaş, bir hekim, bir adli tıp uzmanı, bir bilim insanı ve insan hakları savunucusu olarak ödevlerimi olabildiğince eksiksiz yerine getirdiğime, üzerinde düşünmeye değer bir hayatım olduğuna kanaat getiriyorum" diyen Fincancı, hekimlerin zor durumda olanların avukatı olmasını düstur edindiğini söyledi.

Adli Tıp Uzmanları Derneği'nin kurucularından ve Adli Tıp Bülteni'nin yayın hayatına başlamasının öncülerinden olduğunu hatırlatan Fincancı, adli tıbbın yapısının bağımsız olmadığı durumda devletlerin işlediği suçların görünmez kılınmasının aracına dönüştüğüne dikkat çekti. İnsan hakları mücadelesini adli tıp uzmanı kimliğiyle harmanlama çabasının cezalandırılmak istendiğine dikkat çeken Fincancı, işkencenin görünür olması için yaptığı çalışmaları anlattı. Fincancı, "İsrail'de gözaltında ölen bir gencin defin için hazırlanırken çekilen fotoğrafları ve otopsi raporunun karşılaştırması ile hazırladığım tıbbi değerlendirme, yüksek mahkemece dikkate alınıp, Adli Tıp Kurumu başkanının görevden el çektirilmesini sağladı. Bahreyn'de bir gencin yeniden yaptığım 'gayrı resmi' otopsisinde ve aldığım doku örneklerinin incelenmesinde, elektrik işkencesini görüp görünür kılıp, yargıda karşılık bulmasa da, ailesinin ıstırabını bir nebze olsun dindirebilecek öteki göz oldum" bilgilerini paylaştı.

Daha önce de işkenceyi belgelediği için cezalandırıldığını söyleyen Fincancı, kimyasal silah kullanımının araştırılmasını istediği için hakkında verilen tutuklama kararına ilişkin şunları söyledi: "Özgür aklın eyleme, bilime egemen olması, gerçeği kendisinin bildiğini sananların zulmünü önleyecektir. Toplumsal yaşamın sürmesini olanaklı kılmak adına da bu bilimsel yaklaşımların kılavuzlarını oluşturmak, onları da ortak aklın bilimin kötüye kullanılmasının denetim mekanizmaları olarak değerlendirmek gerekir.
Memleketini, insanlarını seven hekimler olarak, uzmanlık alanımın da kattığı bilgilerle, devletin işleyişine koşulsuz bağlılık yemini edemeyeceğimi, bizlerin hekimler olarak bağıtımızın insanlık olduğunu bir kez daha anımsatmak boynumun borcudur. Locke'den Hobbes'a, Leviathan'a uzanan yolda, devlet adını verdiğimiz aygıt, elinde bulunduğu siyasi otoritenin emelleri doğrultusunda erki kötüye kullanabilir. İnsanlık tarihi bu kötüye kullanımlarla, ona karşı mücadelelerin tarihidir zaten. O nedenle biz yurttaşlara düşen sorumluluk da, erkin kötüye kullanılmasını önleyecek tedbirleri almak, bunun için yan yana dayanışmayla durmak ve uygulamaları titizlikle denetlemektir. Şirket hastaneleri ile sağlığa ayrılan sınırlı kaynağın 1/5'ini heba etmenin de, sağlığı bir tüketim nesnesine dönüştürme ısrarının da, mesleki bağımsızlığımızı ortadan kaldırma çabalarının da, koruyucu hekimliği, hekimliğimizi değersizleştirerek hastanede karşıladığımız küresel salgında meslektaşlarımızı yitirmemizin sebebi olmalarının da, daha ötesinde kışkırttıkları sağlık talebiyle şiddet nesnesine dönüştürülmemizin de karşısında durmak için bir araya geldiğimiz, adı altında mücadele ettiğimiz Tabip Odaları ve Türk Tabipleri Birliği işte bu denetimi yapacak emek ve meslek örgütlerinden sadece birisidir. Bugüne dek bu ödevini layıkıyla yapmaya hep gayret etmiş, siyasi otoritenin aidiyeti değişse de, Nusret Fişek hocamızdan beri de bu denetimlerin hesabı sorulmuş, bedel ödetilmeye çalışılmıştır. Bugün de meslektaşlarımızın oylarıyla üstlendiğimiz görevimiz, bir adli tıp uzmanı hekim olarak paylaştığım tıbbi görüşüm ileri sürülerek benzer biçimde kriminalize edilmeye çalışılmaktadır."

Devlet adı verilen aygıtın elinde bulundurduğu siyasi otorite ve kurumlarıyla bir suç yapılanmasına dönüştürülebileceğine işaret eden Fincancı, "Bu dönüşümün önündeki engel, yok etmeye çalıştıkları toplum olma becerisi, yurttaşların toplum olma ısrar ve sorumluluğu, bunun için ve denetlemek üzere kurdukları yapılanmalar, örgütlerdir. Bu aygıtların işleme konusunda ısrarcı oldukları, uluslararası bağıtlarla ve insanlığa, insanlık değerlerinin korunmasına ilişkin geliştirilmiş örgütlerle önleme çabalarına rağmen yetersiz kalınan, insanlığa dair suçlar ve insan hakları ihlalleri de bir hekimlik uygulaması olarak adli tıp uzmanlığının çalışma alanına girmektedir. Çalışma alanımızın sınırlandırılması ve kriminalize edilmesi ise kabul edilemez" diye konuştu.

Adli tıp uzmanlığının nasıl olması gerektiğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Fincancı, tutuklanmasına neden olan yayın ve konuşmasına ilişkin ise şunları söyledi: "7 dakikalık konuşma bir komisyon faaliyeti değil, ancak bu tür komisyonlara sekonder (ikincil) bilgi kaynağı olarak sunulan türde bir videonun insan hakları ihlalleri üzerine uzmanlaşmış bir adli tıp uzmanı olarak tarafımdan yapılan adli tıbbi değerlendirmesi. Ayırıcı tanı basamaklarını o kısa yayında aktaramayacağım için, bu değerlendirme sonucu ulaştığım ve kısaca ifade ettiğim bir ön tanıdan söz ediyoruz.
Burada size ayırıcı tanı basamaklarını da aktarmak isterim.
Videoda karanlık bir ortamda bulunan kişilerden bazılarında kimi belirtiler gözleniyor. Aynı ortamda o belirti gösterenlere yardım eden ama etkilenmemiş görünenler var. Bu etkisini zamanla yitiren bir uçucu madde-gaz formu düşündürüyor. Bunu destekleyen ve toksik bir gaz formu düşündüren ikinci veri, etkilenenlerden birinin ağzında kanlı köpüklü bir sızıntı olmasıdır. Bu da kanlı köpük dolayısıyla akciğer etkilenmesini, solunum yoluyla alınmış toksik bir gazı destekliyor. Ayrıca bu kişide istemsiz kasılma benzeri hareketler sinir sistemi tutulumunu düşündürüyor. Etkilenen diğer kişide de öforiyi işaret eden belirtiler gözleniyor. Aynı ortamda bulunanlarda, farklı etkilenmeler o ortamda kalma, maruziyet süresi ve yoğunluğu ile ilişkili olabilir. Özellikle uçucu ve havayla yer değiştirme özelliği olan toksik gazların bazılarında ortaya çıkabilen bu tür belirtiler zarara yol açan bir etken varlığı için tıbbi olarak olasılıklar dengesi oluştuğunda (yüzde 51- yeterli delil) bu makul sonuç ışığında yapılması gereken de; o etkenin türü, oraya hangi yolla ulaştığı ve ulaştıran sorumluların saptanması için etkili bir soruşturma ve tıbbi belgelemedir."

Videodaki belirtiler üzerine yaptığı "belli ki bir toksik/zehirli gaz kullanılmış" değerlendirmesinin ön tanı olduğunu söyleyen Fincancı, olay yerinde inceleme, alınacak örneklerin laboratuvar tetkikleri yapılması gerektiğini, bağımsız bir soruşturma ve belgeleme gerektiğini söyledi.

35 yılı aşkın deneyim ve 45 yılı bulan hekimlik bilgi birikimi olduğunu söyleyen Fincancı, savcının "hem teşhis ve tanı koyduğu hem de yerinde inceleme yani ileri tetkik önermesini çelişki" bulmasının adli tıp yönünden bilim dışı olduğuna vurgu yaptı.

İnsan hakları savunucusu olarak konuştuğu yayın organlarının politik çizgisiyle ilgilenmediğini belirten Fincancı, "Bir hekim, adli tıp uzmanı, bilim insanı ve insan hakları savunucu olarak bilimsel özgürlük ve ifade özgürlüğü hakkını kullandığım görülebilir ve hak kullanımı suç olarak tanımlanamaz" dedi.

Fincancı, tutuklanmasının ardından TTB'ye yönelen saldırılara ilişkin de şunları söyledi: "TTB Merkez Konseyine seçilenler olarak hekimlere ve halk sağlığını korumak adına topluma karşı sorumluluklarımız var. Ancak bu seçim ve üstlendiğimiz sorumluluk bizleri diğer görev ve sorumluluklarımızdan azade kılmıyor. Kimliklerimizi ortadan kaldırmıyor. Örneğin 2. Başkanımız Ali İhsan Ökten hala yetkin bir beyin cerrahı olarak ameliyatlarına devam ediyor, iyi bir fotoğrafçı olarak görsel şölenleriyle de insanları zenginleştiriyor. Onu bu kimliklerden soymak, ayırmak mümkün olmadığı gibi, beni de yalnız bu ülkenin değil dünyanın kabul ettiği adli tıp uzmanı kimliğimden arındırmak, özellikle de insan hakları ihlali iddiaları ortaya çıktığında ilk danışılacak adli tıp uzmanlarının başında geldiğimi yok saymak mümkün değil.
Merkez Konsey üyeleri olarak birbirimizden bağımsız bu kimliklerimiz, bizleri ve çalışmalarımızı beslese de, Merkez Konsey kimliklerimizden ayrı bir varoluşa işaret eder. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanlığı kimliğini, tek kimlikmiş gibi sunmak, diğer kimliklerimi susturmak, varoluşumu sınırlamak anlamına gelecektir."

Brecht'i de anarak "Nasıl bir zamanda yaşıyoruz ki, suskunlukla geçiştirilen pek çok suçu içinde barındırdığı için ağaçlardan söz etmek neredeyse suç sayılıyor" sözlerini hatırlatan Fincancı, "Hekimlik insana dair, insanı tüm zararlı etkenlerden koruma ve bu etkilerden arındırma çabası olarak insanlığa karşı suçların karşısında durmaktan, insanlık onuruna yönelik ihlallerle örselenmekten korumaya, zehir akıtan fabrikaları durdurmaktan, zeytinimize, arımıza, börtü böceğimize sahip çıkmaya, savaşların iklim değişikliğine etkisini bugünlerde sıkça gördüğümüz, duyduğumuz ve basit yöntemlerle önlenebilecek kolera salgınlarıyla karşımıza diken her türden halk sağlığına zararlı duruma karşı duruşa, bu yaşam biçimine verilen addır. Bu yaşam biçimini, duruşumuzu suça dönüştürme çabaları ise beyhudedir. Nazım Hikmet'in dediği gibi 'Yaşamak ciddi bir iştir'" diyerek savunmasını tamamladı.

SAVCI ÜST SINIRDAN CEZA İSTEDİ
İlk duruşmada mütalaa veren savcı, Fincancı hakkında "örgüt propagandası" iddiasıyla üst sınırdan ceza istedi.

Mahkeme heyeti Şebnem Korur Fincancı'nın tutukluluğunun devamı yönünde karar vererek duruşmayı 29 Aralık tarihine erteledi. Fincancı bu süre içerisinde Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesinde tutulacak.