28 Eylül 2024 Cumartesi

Hasankeyf için son çağrı: Hala şansımız var, sesimizi daha da yükseltelim

12 bin yıllık tarihi geçmişe sahip olan Hasankeyf, gün geçtikçe yok oluyor. Bugüne kadar su ile yaşayan Hasankeyf halkı bugün, içme su sorunu yaşıyor. Tarihi köprünün de sular altında kalmasıyla Hasankeyf'in yaşamla bağı tamamen kopacak. Yani Hasankeyf'te 20 Şubat'a kadar soluk alabilecek. Hala telafi imkanı olduğunu belirten Hasankeyf Koordinasyonu, önce iktidara çağrı yaptı; tarihi hatadan dönün. Ama asıl çağrı ise çevrecilere, toplumun tüm kesimlerine ve barolara: Yetmiyor, sesinizi daha da yükseltin.

Binlerce yıllık insanlık tarihi, dünya mirası olan Hasankeyf ve Dicle Vadisi, sadece bir şirketin 50 yıllık sürdürebileceği proje için yok ediliyor. AKP iktidarı da, bu ranttan nemalanmak için doğanın, yaşamın, tarihin ve tüm canlıların yok olmasına göz yumuyor. 

Hasankeyf Koordinasyonu, hala Hasankeyf ve Dicle Vadisi için geç olmadığını belirterek, önce iktidara ardından da hala yeteri kadar sesini yükseltmeyen toplumsal muhalefete ve çevrecilere çağrı yaptı. 

Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde düzenlenen basın toplantısına HDP milletvekilleri Hüda Kaya ve Züleyha Gülüm, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Polen Ekoloji Meclisi üyeleri, SYKP Eş Genel Başkanı Cavit Uğur'un da olduğu çok sayıda kişi katıldı. 

Hasankeyf Koordinasyonu adına açıklama yapan HDP PM üyesi Beyza Üstün, tüm eleştiri ve protestolara rağmen coğrafya ve yaşam açısından en yıkıcı projelerden olan Ilısu Barajı'nda su tutmaya devam edildiğini belirtti. 

TARİHİ YERLER YIKILDI, TALAN EDİLDİ, DİNAMİTLENDİ
32 yıllık mücadele tarihinde ısrarla tahribatın boyutları anlatıldığı, bu projeden vazgeçilmesi çağrısı yapıldığı halde Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santralinin bir devlet projesi olduğu iddiasıyla yapımın sürdüğünü kaydeden Üstün, özellikle son 10 yılda Dicle Vadisi boyunca yakma, yıkma, yok etme politikalarının uygulandığını, tarihi alanların dinamitlendiğini, binlerce yıldır yaşayan tarihi eserlerin yerlerinden koparılarak başka bir alana taşındığını kaydetti. 

Zorunlu kamulaştırmalarla insanları evlerine, tarım arazilerine, yaşam alanlarına el konulduğunu ve göçe zorlandığını da hatırlatan Üstün, gösterilen tepkilerin yeteri kadar büyük ve etkili olmadığı eleştirisini yaptı. 

Dicle Nehri ve Dicle Vadisi'nin, 2019 Temmuz'undan yok edilmeye başlandığını anımsatan üstün, hızla yükselen suların köylere ulaşması sonucunda bir çok kişinin göç ettiğini ve baraj göletinde bir kişinin boğulduğunu söyledi. 

400 kilometrelik alanda ekolojik yıkımın boyutu ve kapsamının ise tam olarak bilinmediğine dikkat çeken Üstün'ün konuşmasında şu başlıklar öne çıktı: 

- Kapakların kapatılmasıyla birlikte milyonlarca canlı, yaşam kaynağı olan Dicle'nin sularında boğduruldu. Göletinde her gün ortalama 15 cm suyun yükseldiği ve yüzde 20-25 doluluk oranına ulaşan Baraj, Vadi boyunca Tufan'a dönüşmüş durumda. Tepkiler sonucunda, soyu tükenme riski altında olan canlılarla ilgili yeni yuvalanma alanları yapılacağı belirtilse de alan boyunca kuşlar için yapılmış iki üç kule dışında bir çalışma görülmüyor.

- Baraj gölü Hasankeyf'in 11 km batısında ve Batman merkeze bağlı olan Suçeken (Şkefta) köyüne ulaştı. Şu ana kadar 22 köy bütünüyle sular altında kaldı. 30 köyde de evlerin bir bölümü, tarım arazilerinin büyük bir bölümü sular altında. Nehir boyunda bulunan bu köylerden yüzlerce insan göç etmek zorunda bırakıldı. Baraj göletinden hâlâ etkilenmemiş ya da çok kısmi olarak etkilenmiş olan 147 köy var. Bu köylerdeki insanlar yapay göletin sularının onlara ne zaman ulaşacağını bilmedikleri için büyük bir belirsizlik yaşıyor. Zorunlu kamulaştırma sonucunda göçe zorlanan 80 bin insanın çok büyük bir bölümü hâlâ göç etmediği için ortaya çıkacak sosyal ve ekonomik tahribat daha gerçekleşmiş değil. Yeni evler yapılacağı söylenen birçok köyde inşaat çalışmaları başlamadan gölet suları köylere yetişmiş durumda. Boğulmak ile evsiz kalmak arasında sıkışan köylüler çözüm üretilmesini bekliyor. 

- Son yıllardaki uyarılarımız maalesef doğrulandı ve göç edenler gittikleri yerlerde yeni yaşamlarını çok zor şartlar altında desteksiz kurmak zorunda kalıyor. Tamamen su altında kalacak olan 80 köy ve kısmen su altında kalacak olan 124 köy için Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından sadece 4 yeni yerleşim yerinin yapılması sonucu on binlerce insan, aldıkları yetersiz miktarda tazminatla Siirt, Batman, Diyarbakır ve diğer büyük kentlere göç etmeye başladı. On binden fazla "topraksız" insan ise hiçbir tazminat alamadan göç etmekte. 

- Ağustos ayından beri yüzlerce aile Hasankeyf'ten tek tek Yeni Yerleşke'ye taşınırken, Hasankeyf için özel çıkarılan İskan Yasası çerçevesinde 511 kişiye Yeni Yerleşke'de barınma hakkı verilmedi. Yeni Yerleşke'de ev verilmeyen ve zor durumda olup da Hasankeyf'ten ayrılmayan 25 aile evsiz kaldığı için şu an elektriğin kesildiği, suyun da günün belirli saatlerde verildiği tarihi ilçede yaşamaya çalışıyor. Aileler, suyun yükselmesiyle şimdi zorla çıkarılma tehdidi ile karşı karşıyalar. Yeni yerleşkede yapımı devam eden veya biten toplam 50 konut mülki amirliklere gelir getirir bahanesiyle mağdur ailelere verilmediğinden Hasankeyflilerin mağduriyeti giderilmemektedir.

- Yeni Yerleşke'ye taşınan insanlar ciddi bir mağduriyet yaşamakta. Turistler ne eski ne de yeni Hasankeyf'e uğradıklarından, geçim sıkıntısı kendisini açıkça gösteriyor.

HEP SU İÇİNDE YAŞARKEN ŞİMDİ İÇECEK SU BULAMIYORLAR
- İkinci önemli sorun musluktan gelen suyun içilemez olmasıdır. Bundan dolayı halkın çoğu Hasankeyf'te sınırlı süre akan suyu taşıtlarla Yeni Yerleşke'ye taşıyor. Taşınmadan aylar öncesi su sorununa dikkat çekilmesine rağmen bu durum düzeltilemeyecek gibi görünüyor. Yetkililer duyarsız. Hasankeyfliler hep su içinde yaşarken artık içecek su bulmakta zorlanıyorlar. İnsanlara iş olanağı yaratılmazsa ve içme suyu sorunu bu şekilde devam ederse ilçe sakinleri Yeni Yerleşke'den de göç etmek zorunda kalabilir. Bu durum ortaya çıkarsa Yeni Yerleşke nüfusunun ezici çoğunluğu Hasankeyfliler olmayacak. 

- Mezarların taşınması ile ilgili yapılan başvurulardan sadece küçük bir kısmı kabul edildi ve sembolik taşımalar gerçekleşti. Geçtiğimiz günlerde sular Hasankeyf mezarlığına ulaştı, mezarlar sular altında kaldı."

BAROLARA ÇAĞRI: GEREKLİ ADIMLARI ATIN
Tarih ve doğaya karşı bu suçlar işlendiğinde başta bölge baroları olmak üzere tüm baroların sorumluluklarını yerine getirmediğine dikkat çeken Üstün, "Hâlâ bu projeyi durdurma imkânı olduğunu biliyoruz. Bu noktada tekrar çağrıda bulunuyoruz: Hasankeyf ve Dicle Vadisi boyunca her gün suç işleniyor. Barolar ve avukatlara çağrımızdır, lütfen varoluşunuzun gereğini yerine getirmek için gerekli adımları atın!"

YETKİLİLERE SON UYARI: TARİHİ YANLIŞTAN DÖNÜN
20 Şubat'tan itibaren tarihi köprü ile birlikte tüm ilçenin tamamen sular altında kalacağını vurgulayan Üstün, tüm yetkili ve ilgililere derhal bu tarihi yanlıştan dönmeleri için son kez uyarı yaptı ve ekledi: "Zira zaman kalmadı."

SANATÇILARA ÇAĞRI: SESİNİZİ DAHA DA YÜKSELTİN
Üstün bir başka çağrıyı da tüm kamuoyu ve sanatçılara yaptı: "Daha önce bu alanın yok edilmesine karşı yükseltmiş olduğunuz sesinizi daha da yükseltin! Sessiz kalan sanatçıların da artık ses çıkarması gerekiyor. Bu artık bir tercih değil, sorumluluktur!"

‘BU BARAJ ÖMRÜ BOYUNCA YOK EDECEK BİR BARAJ'
"Sular yükseliyor ve baraj göleti önüne çıkan her şeyi yok ediyor" diyen Üstün, şöyle devam etti: "Bu baraj bütün ömrü boyunca yok edecek bir baraj. Bu yüzden bütün yetkililere çağrıda bulunuyoruz. Bu hatadan dönme imkânı hâlâ var. Bu yıkım projesi bir an önce durdurulmalı, baraj kapakları kontrollü olarak açılmalı ve gölet ortadan kaldırılmalıdır. Dicle Nehri özgür akmalı, Antik Hasankeyf kenti yaşamaya devam etmelidir."

TANRIKULU: İKTİDAR KATLEDEREK BUGÜNE GELDİ
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, projenin 66 yıldır sürdüğünü ve ne yazık ki bugüne kadar durdurulamadığını söyledi. Hükümetin katlede katlede bugüne geldiğini belirten Tanrıkulu,  "Kurtarabileceğimiz yerleri kurtaralım" diyerek, çağrı yaptı.

GÜLÜM: KADIN EMEĞİ DAHA FAZLA SÖMÜRÜLECEK
HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, yaşam alanlarının talan edilmesi ve zorunlu göçün özellikle kadın ve çocukların yaşamını etkilediğine dikkat çekti. Gülüm, "Yaşam alanlarının talanı kadın emeğinin çok daha fazla sömürülmesi ve yoksullaşmasını getiriyor. İç ve dış göç önce kadınları vuruyor. Hala geç değil, hala durdurabiliriz. Asıl mesele ortak mücadeleyi kurmak. Gelin birlikte Hasankeyf'e sahip çıkalım."

ALGAN: TALAN SAĞLIK SORUNLARINI DA BERABERİNDE GETİRECEK
TMMOB, DİSK, KESK ve TTB adına konuşan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Nazmi Algan, talanın halk sağlığı üzerindeki etkilere dikkat çekti. Bölgede önemli sağlık sorunlarının yaşandığını söyleyen Algan, içme suyu ve barınma sorunun daha büyük sağlık sorunlarını beraberinde getireceğini kaydetti. 

Algan, ay sonunda bölgeye giderek inceleme yapacaklarını ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşacaklarını da açıkladı. 

KAYA: HASANKEYF İNSANLIĞIN KAZANIMI, TARİHİDİR
HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya da, Hasankeyf'ten sadece Türk-İslam dönemine ait tarihi eserlerin taşınmasını eleştirdi, "Hasakeyf bir değerler bütünü. Bunları yok ettiler. Vicdanlarını kaybetmişler, değerlerini kaybetmişler. Birkaç İslam değerini taşıyarak yaşattıklarını mı düşünüyorlar. Hasankeyf bunun ötesinde bir yerdir, insanlığını kazanımı, tarihidir" dedi. 

AKSU: BU TALANCI ZİHNİYET GİDECEK
Polen Ekoloji Meclisi'nden Cemil Aksu, Kardeniz'den Akdeniz'e, Ege'den Hasankeyf'e kadar, tarihin, doğanın ve çevrenin yok edilmesine karşı verilen mücadelelerin birleştirilmesi gerektiğini altını çizdi, "Bu talancı zihniyet gidecek ve biz bu zihniyetin yarattığı tahribatı rehabilite deceğiz" şeklinde konuştu.