24 Eylül 2024 Salı

Haydar Deniz yazdı | IMF'nin acı reçeteleri hazırlanıyor

IMF görüşmelerinde ne tür planlamaların konuşulduğunu ve pazarlıkların yapıldığını şimdilik bilmiyoruz. IMF'yle yürütülen teşrik-i mesailere bakarak yeni bir acı reçete programının hazırlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama defalarca uygulanan IMF acı reçetelerinin önümüzdeki yerel seçim dönemecinin ardından devreye girmesi kuvvetle muhtemeldir.

Uluslararası Para Fonu (IMF) yayımladığı raporda ekonomik büyüme beklentisini bu yıl için yüzde 3 olarak açıkladı. Önümüzdeki yıl tahminini yüzde 2,9'a indirdi. Bu "tahminlerin" ezilenler ve işçi sınıfı için ne ifade ettiğini biraz açalım.

Kapitalist ekonomik düzen ve karşısındaki sosyalist sistemin ana tartışma ve ayrım noktalarından birisi bu büyüme rakamlarıdır.

Tartışma ve ayrıma neden olan temel nokta; kapitalist sisteminde doğal karlılık sınırlarına ulaşan ulusal ve ulus aşırı sermaye gruplarının büyümeye paralel olarak karlılıklarının yetersiz kalması; bir batış nedenidir. Dolayısıyla bu karlılıkların korunması ve devamlılığı büyüme rakamlarının her geçen sene hacim ve karlılık olarak büyümesine paralel olarak varlığını sürdürebilir. Büyüme rakamlarındaki yüzde 0.1'lik düşüş dünya ekonomisinde milyonlarca ezilenin açlık ve sefaletle boğuşmasına neden olabilecek etkiye sahiptir.

Sosyalist ekonomi sisteminin temel referans noktası bu anlamda büyüme rakamları değil, genel toplumsal kalkınmanın yükseltilmesidir. Dolayısıyla üretilen artı değer, toplumun tüm kesimlerinin ortak zenginliğidir. Bu yaratılan ortak değerler ve zenginlik; gıda, sağlık, ulaşım, eğitim hakkına erişim düzeyinin tüm toplum için kullanılmasına vesile olur.

Bu yönüyle, IMF'in veya benzer kuruluşların yaptığı büyüme rakamlarına dair açıklamaların, ezilenler cephesinden daha fazla sömürü, açlık, sefalet ücreti yoğun ve kitlesel işsizlik demek olduğu açıktır. Kolektif emekle üretilen artı değerin, belli bir sınıfın çıkarları için kullanılması kapitalist ekonomik sistemin ilk kuralıdır. Bu asalak sınıf burjuvazidir.

Genel seçimin hemen ardından, uzun süredir ötelenen mali ve ekonomik kriz, "Piyasaların sevdiği bir isim olan Mehmet Şimşek'in", tekrardan hazine ve maliye bakanlığı koltuğuna oturmasıyla başka bir noktaya evrildi. Bu, AKP iktidarı ve faşist şef Erdoğan'ın yeni dönem ekonomi politikalarında "değiştim" imajı ve ekonomi politikalarının yönünün ne olacağı konusunda sinyaller vermesi bakımından önemliydi. Ardından senede birkaç kez değişen merkez bankası koltuğuna Amerika'dan "ithal" edilen Hafize Gaye Erkan getirildi. Bu değişimler, IMF politikaları dahilinde ezilenlere dayatılacak olan acı reçete ezilen milyonlar için kemerlerin daha da sıkılacağı anlamına geliyordu. Yeni maliye bakanı sıkışan ve darboğazdaki ekonomiyi "düzeltmek" için ilk yurtdışı turunu Arap yarımadasına yaptı. Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi sermayesinden istediği can suyunu bulamayan bakan, yönünü kıblesi olan IMF ve batı sermayesine çevirdi ama burada da istediğini alamadı. IMF görüşmelerinde ne tür planlamaların konuşulduğunu ve pazarlıkların yapıldığını şimdilik bilmiyoruz. IMF'yle yürütülen teşrik-i mesailere bakarak yeni bir acı reçete programının hazırlandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama defalarca uygulanan IMF acı reçetelerinin önümüzdeki yerel seçim dönemecinin ardından devreye girmesi kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye ekonomisi nasıl bu hale getirildi?
Türkiye özelinde 2008 ekonomik krizi sonrası hane halkı borçlanma oranı ve kredi kartı edinme, borçluluk düzeyi bilinçli bir şekilde yükseltildi. Orta ve küçük şirketlerin finansallaşma süreci hızlandırıldı ve banka sermayesine göbekten bağlı hale getirildi. Aktif çalışan nüfusun büyük çoğunluğu bu şirketlerin çalışanlarıdır. Girilen ekonomik krizin çıkışı bu miktarsal genişleme ve borçluluk döngüleri içerisinde batmanın eşiğindeki uluslararası sermaye grupları ve bankaların kurtarılması ve buna paralel tüm sektörlerde sürdürülebilir büyüme hedeflendi. Mali ve ekonomik sömürge olan Türkiye gibi ülkelerde en ücra köyde bile kredi kartı kullanımı ve buna bağlı borçluluk çok yüksek rakamlara çıkarıldı.

Türkiye'de yaşanan mali krizin derinliği, 15 yıldır kredi ve finansman modelleriyle büyüyen şirketleri, kredi musluklarının bir anda kapatılmasıyla beraber büyük bir çıkmaza sürükledi. Hane halkının borçlanma düzeyindeki yükseklik, kredi kartı nakit avans limitlerinin, esnek hesapların sınırlandırılması ve kredi kartı limitlerinin düşürülmesiyle beraber zaten geçim çıkmazında olan milyonların da bu mali krizden hızlı bir şekilde nasibini almasına yol açtı.
Pandemiyle başlayan dünya ekonomisindeki genel daralma, lojistik maliyetlerinde ciddi artışlara neden oldu. Bu da temel gıda ve tüketim maddelerinin fiyatının yükselmesine yol açtı. Bu da Türkiye gibi ekonomik mütekabiliyeti kaybetmiş mali-ekonomik sömürge ülkelerde hiper enflasyon, yükselen kira, fatura bedelleri ve temel gıdaya erişimin eskisine göre çok daha zorlaşmasını beraberinde getirdi.

Kapitalist ekonomi yönetimin bir sonucu olan kriz aynı zamanda bir servet transfer sürecidir.
Türkiye özelinde dev sermayeli ulusal ve uluslararası tekel ve holdingler, karlılıklarını yüzde
300'lere varan oranda arttırırken; alım gücü düşen maaşlarla, beyaz ve mavi yakalıların durumu geçmişe göre çok daha geriye düşmüş durumda. Üst orta maaş düzeyindeki çalışanların alım güçlerindeki düşüş, mülksüzleşme sürecini hızlandırdı. Şirketler ve orta ölçekli işletmeler bakımından kredi finansmal modelleriyle sağlanan suni büyüme ilk fırsatta banka sermayesi veya daha büyük tekel ve holdingler tarafından yok edilmesini sağlıyor.

Önümüzdeki dönem burjuvazi ve ezilenler arasında belki de tarihin hiç bir anında olmadığı kadar sert mücadelelerle geçecek. Sermaye sınıfı ve faşist şeflik rejimi düşük, sıfır ya da sabit ücret politikası demetiyle işçi sınıfı ve yoksul halklarımıza daha azgın sömürü koşullarını dayatacak, krizin faturasını daha fazla işçi ve yoksulların sırtına yükleyecektir. İşçi sınıfın öncüleri sermaye ve faşist rejimin attığı bu politik ekonomi adımlarını kavrayan bir pozisyon almak ve mücadeleye tutuşmak zorundadır. Öncülerin sınıfla kuracağı anlamlı ve mücadeleci bağlar işçi sınıfı hareketinin yeni bir kulvarını ve kazanımlarının yönünü belirleyecektir.