24 Eylül 2024 Salı

Yaşam Uzun yazdı | Devrimci hareketin ekolojik krize yaklaşımı

Ardı arkası gelmeyen seller, söndürülemeyen yangınlar, çöken kentsel altyapı; şimdi yeşil dönüşüm yaygarası ile talebi artan maden, enerji ve bir bütün olarak sanayi üretimi, havayı-suyu-toprağı aynı anda mahveden doğa talanının benzer sonuçları ve sınıfsal temele dayanan çevresel adalet mücadelesi, ekoloji ve işçi hareketini yan yana gelişin de ötesinde bu eksik boyutlarla kendini yeniden şekillendirmeye itti. Devrimci hareketin Türkiye ve Kürdistan'da emekoloji anlayışı etrafında yaygınlaştıracağı bu mücadele hattı önümüzdeki dönemde bu nedenle daha da büyüyecektir.

Haftalık bir köşe yazısı için iddialı bir başlık. O nedenle açıklayayım, burada son 50 yılın ya da daha yakın geçmişin kapsamlı bir dökümünü yapacak değilim; öyle olsa nerede bir genellemeye gitsem konu bağlamdan kopar ve tarihsel bütünlüğü görmeyen bir yöntem hatasına düşerim. Daha uzun açılmak istense de konuyla ilgili elde derlitoplu veri ve derinlikli bir inceleme de yok. Devrimci hareketin tarihinden bireysel aktarımlar, tanıklıklar var, kısıtlı teorik çalışmalar, yerel hareketlere katılım örnekleri var. Ama ekolojik krizin gelişimi içinde meselenin ele alınışındaki değişim, doğa-toplum ilişkisini bütünlüklü, çok boyutlu ele alan bir çalışma yok. Devrimci hareketimiz, son birkaç yıldır yoğunlaşan çabalarını dışarıda tutarsak Marksizm-Leninizmi bu açıdan derinleştirmeye yeterince odaklanmış değil. Burada yapacağımız çok iş var.

Dünyada 1970'lerde savaş, nükleer ve kimyasal kirliliğe karşı mücadelelerle ortaya çıkan, 80'lerin sonundan itibaren ozon tabakasının delinmesi, iklim değişikliği, çevre kirliliği, kaynakların sürdürülebilirliği temaları üzerine yoğunlaşan ve 90'larda yükselen yeni toplumsal hareketlerden politik ekoloji hareketi ve akımları içinde 90'lar itibariyle artık Marksist ekolojistler de kendini bir politik ekoloji akımı olarak öne çıkarmaya başlamıştı. 90'ların karşı devrimci dalgasının bir parçası olarak daha da köpürtülen Marksizm'in kapitalizmi ele alışında, doğaya bakışında ve sosyalizm tahayyülünde ekolojik bir anlayışa sahip olmadığı iddiaları bu akımla birlikte 90'ların sonundan itibaren adım adım daha özgüvenli bir şekilde çürütüldü. Ancak bunların bizim coğrafyada tekil örnekleri dışında daha görünür hale gelişi, dahası emekçi solun devrimci kesimleri içindeki örneklerinin artışı 21. yüzyıla, AKP'li yıllara kaldı.

Son 15-20 yılda AKP'nin azgın neoliberal politikaları bir yandan daha esnek ve baskıcı bir emek rejimini inşa ederken dünyadaki mali genişleme konjonktürünün beslediği, buna eşlik eden ekonomik büyüme halkın tüketim alışkanlıklarının değişerek borçlandırılmasını getirmişti. Bu süreçte borçlanan ve iş güvencesi ortadan kalkan, kırsalda mülksüzleştirilen halkın yaşamın her alanında politik islamcı ideolojik kuşatmaya alınması ve toplumsal örgütlenmelerinin adım adım tasfiye edilişi; öte yandan, aynı politikaların maden-enerji-inşaat furyasıyla dizgininden boşanarak coğrafyanın ekosistemini altüst etmesine tepkilerinin örgütlerin güçsüzlüğüyle yerele sıkışması, toplumsal kutuplaşmaya karşı siyasetler üstü tutum almaya çalışması ve yıkımlarla sistemsel değil çıkarı üzerinden, tekil projelere karşıtlıkla yaklaşması sonuçlarını doğurdu. Çevre hareketi böyle şekillendi. Buna özellikle 2006 sonrası yoğunlaşan Karadeniz Bölgesi'ndeki HES'lere karşı su hakkı mücadelesinde, Ege'deki zeyintliklere, tarım alanlarına farklı sermaye kesimlerinin saldırılarına karşı mücadelelerde pek çok kez tanık olduk.

Bu dönem aynı zamanda Kürdistan üzerindeki sömürgeci boyunduruğun doğa talanı boyutuyla derinleştiği, Kürt ulusal özgürlük hareketinin ideolojik bir dönüşümden geçtiği ve ekolojik toplumu politik tahayyülünün sac ayaklarından bir haline getirdiği yıllardı. Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki ekoloji hareketi sömürgecilik gerçeğiyle yüzleşmede hem faşizmin fiziksel, ideolojik saldırılarını aşma hem de doğa tahribatının sömürgeci kapitalizmle bağıntısını kurma, doğa savunusunu bütünlüklü, materyalist bir temele oturtma açısından yetersiz kaldı. Bu iki temel yapısal kusuru, ekoloji hareketinde Marksist ekoloji damarının eksik kalması ve devrimci hareketin konuyla ilişkileniş düzeyi besledi.

Yine de, devrimci hareketin meseleyi toplumsal saflaşmanın bir boyutu, faşizme karşı mücadelede öne çıkabilecek toplumsal bir dinamik olarak ele almasının nesnel zemini gelişti. Faşist rejimin azgın neoliberal talan politikalarının besleyip sonuçlarını daha ağır kıldığı iklim krizinin coğrafyaya olan etkileri her bir aşırı hava olayının bir felakete dönüşmesiyle devlet-halk çelişkisini büyüttü. Kentte ve kırda kamusal alanların, kamusal hizmetlerin sermayeye peşkeş çekilmesi halkın yerelden söz hakkı konusunda demokrasi bilincinin oluşmasına doğrudan etki etti. Kürt sorununda geçici bir barış sürecinin politik atmosferi uygun hale getirmesiyle Gezi isyanının ağaç kesimi, kamusal bir alan olarak bir parkın geleceği ve politik islamcı cami-kışla sembolizmi gibi bir konu üzerinden patlak vermesi ve bir politik özgürlük isyanına dönüşmesi ekoloji mücadelesini artık devrimci hareket için göz ardı edemeyeceği bir noktaya getirdi.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın sosyo-ekonomik koşullarına bağlı olarak daha önce kırın tasfiyesine karşı direnen küçük köylülüğün direnişi olarak sınırlı bir bakış açısıyla yaklaşılan alan, coğrafyada ve dünyadaki ekolojik krizin kapitalizmin varoluşsal krizinin bir boyutu olarak öne çıkmasıyla insan ve insan dışı canlıların tüm mekan ve zamandaki faaliyetleri ve ilişkilerini içeren, felsefi, teorik, politik boyutlarıyla devrim ve sosyalizm iddialarının bütününe nüfuz eden bir mücadele alanı haline geldi.

21. yüzyılda giderek sıklaşan ve küresel yayılım çapı ve hızı artan salgınların en büyüğü olan Covid-19 salgını, devrimci hareketin de ötesinde tüm toplumun doğayla kurduğu ilişki daha geniş sorguladığı bir sistemsel tıkanma dönemi oldu. Doğal afetler dahil her türden felaketi, karlılığını toparlamak için toplumsal denetimi sıkılaştırmak ve günümüzde artık faşizan biçimlerde rejimleri meşrulaştırmak için fırsata çevirmede belirli bir deneyim elde eden egemen sınıflar için emperyalist rekabetin keskinleştiği dünya koşullarında salgın iyi bir prova oldu. Devrimci hareket, bir yandan sermayenin bu provasını, değişimlerini, yeni tarzlarını anlayıp sindirmeye çalışırken bir yandan da ekolojik krizin bu tür toplumsal etkilerini devrimci mücadelesine nasıl içereceği üzerine yoğunlaştı.

Marksist bilim insanları Richard Levins ve Lewontin'in diyalektik biyoloji yaklaşımları ile öncülüğünü yaptığı alanda salgın döneminde yazılarıyla ve kitabıyla öne çıkan Rob Wallace'ın derinleştirdiği Yapısal Tek Sağlık anlayışı, bu açıdan ekolojik felaketlerle halk sağlığı ilişkisini daha bütünlüklü bir temele oturttu. Bu, tam da iklim krizi ve küresel ekolojik çöküşe karşı mücadele ettiğini öne süren düzen içi, devletlerle müzakereci, reformist ana akım iklim ve çevre hareketinin 50 yıllık başarısızlığının geniş kitleler nezdinde teşhiri olduğu ve Avrupa'dan başlayarak daha radikal bir genç kuşak iklim hareketinin daha sınıfsal taleplerle ortaya çıktığı dönemle örtüştü. Koşullar devrimci harekete artık politik özneleşme sürecini bu mesele üzerinden sağlayan yeni kuşağı devrimci mücadeleyle buluşturmanın yanında sınıfa sebep ve sonuçlarıyla felaketler-halk sağlığı ilişkisini sınıfsal talepler olarak taşıma sorumluluğunu dayattı.

Salgının işçi sınıfı ve ezilenlere etkisi, aşı ve çalışma koşullarındaki ülke içindeki ve küresel adaletsizlikle doğa savunucusu kitle örgütlerini ya da ekoloji/çevre örgütlerini sınıf hareketiyle buluşma arayışına daha fazla itti. Ardı arkası gelmeyen seller, söndürülemeyen yangınlar, çöken kentsel altyapı; şimdi yeşil dönüşüm yaygarası ile talebi artan maden, enerji ve bir bütün olarak sanayi üretimi, havayı-suyu-toprağı aynı anda mahveden doğa talanının benzer sonuçları ve sınıfsal temele dayanan çevresel adalet mücadelesi, ekoloji ve işçi hareketini yan yana gelişin de ötesinde bu eksik boyutlarla kendini yeniden şekillendirmeye itti. Devrimci hareketin Türkiye ve Kürdistan'da emekoloji anlayışı etrafında yaygınlaştıracağı bu mücadele hattı önümüzdeki dönemde bu nedenle daha da büyüyecektir.

Dahası, ekoloji mücadelesi kendiliğinden enternasyonalisttir. Atmosfer, sular, toprak, öncelikle belirli bir yerdekiler olmak üzere tüm insanlarla ilişkilidir. Doğada siyasi sınırlar yoktur. Adalet teması etrafında gelişen enternasyonal ekoloji mücadeleleri coğrafyamız açısından Kürdistan gerçekliğinin toplumsal mücadelelerde öne çıkarılabilmesine örnek olacak kimi deneyimler yaratmıştır. Kürt sorunu, Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesi, bu mücadele içindeki komünistlerin sosyalist yurtseverlik çizgisi aynı zamanda sömürgeci faşist rejime karşı yerini, yurdunu yani doğayı savunmanın bir parçası olarak geliştirildiği, Türkiye kentlerine, halklarına kampanya ve çalışmalarla yayılarak doğa savunusunda tutarlılık bilinci oluşturulduğu ölçüde devrimci hareket yeni bir tarihsel sıçrama eşiğine gelebilecektir.

Bu, ayrıca geniş kitleler açısından doğa savunuculuğunda sınıf mücadelesinin tüm araç ve biçimlerinin kullanıldığı antisömürgeci, antifaşist mücadeleyi sistem karşıtı olmanın somut karşılığı, asgari gerekliliği haline getirecektir. Ne ki bu ancak, devrimci hareket ekolojik krizle ilişkilenişinde güncel gerçeklere uygun örgütsel ve teorik yenilenmesini görünür kılabilirse, tüm yetmezlik, ideolojik yönsüzlük ve sınırlılıklarıyla ekolojik hareketiyle dışarıdan değil içeriden bir bağ kurulursa başarılacaktır.

Sonuç olarak ekoloji hareketi, devrimci hareket açısından sadece sınıf mücadelesinde toplumsal bir mücadele dinamiği değil, aynı zamanda onun bütün teorik ve ideolojik varoluş temellerine etki eden, içinde yaşadığımız gezegenin, coğrafyanın fiziki koşullarına dair yeni sözler üreten bir beslenme ve etkileşim kaynağı haline geldi. Alanın teorik ve ideolojik literatürünü oluşturan politik ekoloji akımlarının örgütlenme açısından sınıf mücadelesine yaklaşımları, devrim anlayışlarında devrimci hareketin Marksist ekoloji yönünden ideolojik ayrışma noktalarını netleştirmesi bugün sistem karşıtı mücadelede bir sınıra dayanmış ekoloji hareketi açısından belirleyici bir yerde duruyor.