25 Eylül 2024 Çarşamba

Yücel Yıldırım yazdı | AB'nin yeni mülteci düşmanlığı

Emperyalist kapitalizm siyaseten gerici faşizan yasaları çoğaltıyor, dünya hakimiyeti rekabetinde savaşları tırmandırıyor. Mülteci sorununda ise hazırlamayı kararlaştırdığı yeni yasalarla Cenevre Mülteci Sözleşmesini tasfiye ediyor. Mülteci ve göçmen düşmanlığıyla faşist partileri geliştiriyor, sınıf mücadelesinde dalgakıran ve yedekte vurucu güç olarak kullanmakla yetinmiyor, faşist hükümetlere izin veriyor.

Yunan adasında karaya çıkışına izin verilmeyen göçmelerin olduğu teknede 82 göçmen denize gömülerek can verirken, 8 Haziran tarihinde Avrupa emperyalist devletleri adalet bakanları zirvesinde yeni mülteci yasası üzerine anlaştılar.

Nitelikli çoğunlukla varılan anlaşma yakında Avrupa Parlamentosunda görüşülerek kararlaştırılacak, sonrasında Avrupa Konseyinde onaylanacak.

Aynı tarihlerde Almanya şansölyesi O. Scholz da ilgili bakan ve bürokratlarla mülteci konulu bir toplantı yaptı. Bu toplantıda AB bakanları zirvesiyle benzer sonuçlara ulaşarak kararlar aldı. Sonuçta, AB ve Almanya'nın ayrı ayrı ama aynı içerikteki kararları "reform" diye yutturmaları ise ayrı bir demagoji. Tıpkı Macron'un emeklilik ve diğer sosyal haklarda gerici önlemleri "reform" diye yutturması gibi.

Bilindiği gibi yeni mülteci düşmanı dalgasını Avrupa'da ilk başlatan İngiltere oldu. Muhafazakar Parti hükümeti, Manş Denizinde geri itmelerle mültecilerin ölümüne yol açmakla kalmadı. Mülteci kamplarını Ruanda'ya taşıdı.

Ardından, Almanya yöneticileri benzer bir "önlem" için kamuoyu nabzını yokladılar. Olmayınca AB ve Almanya'nın yeni mülteci yasası için kararlar aldılar.

Bu mülteci düşmanı kararlarının başında Avrupa ülkeleri sınırlarında (Almanya için Almanya sınırlarında) kamplar kurulması yer alıyor. Sınırlarda kamplar gerçekte gözaltı/hapishane demek. "Güvenli" ülkelerden gelen mültecilerin birkaç haftada durumunun görüşülerek geri gönderilmeleri diğer önemli bir saldırı tedbiri. Türkiye'den Mısır'a uzanan diktatörlük altındaki çok sayıda ülke "güvenli" olarak nitelendiğine göre bu ülkelerden siyasi ilticacıların yeniden diktatörlüğün zulmü altına gönderilecekleri anlaşılıyor.

Ortak kararlaştırılan diğer bir hükme göre istemeyen AB ülkesine mülteci kabul etmesi dayatılamıyor, parasal katkı sağlanması isteniyor. Bu, AB'nin "demokrasi sembolü" olarak gösterilmesinin, Batılı emperyalist ülkelerin "demokrasi değerleri" ilkesini sahiplenmelerinin gerçekte sahte olduğunu gösteriyor.

Bu kararlarla AB emperyalistleri 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesini esasen tasfiye ediyorlar. Vurgulama gerekir ki; Cenevre Sözleşmesindeki mülteci hakları kazanımına, faşizme karşı mücadelenin büyük zaferi yol açmıştı.

Emperyalist kapitalizm siyaseten gerici faşizan yasaları çoğaltıyor, dünya hakimiyeti rekabetinde savaşları tırmandırıyor. Mülteci sorununda ise hazırlamayı kararlaştırdığı yeni yasalarla Cenevre Mülteci Sözleşmesini tasfiye ediyor. Mülteci ve göçmen düşmanlığıyla faşist partileri geliştiriyor, birleştiriyor, sınıf mücadelesinde dalgakıran ve yedekte vurucu güç olarak kullanmakla yetinmiyor, faşist hükümetlere izin veriyor.

Yeni mülteci düşmanı politikaların ve kararların elbette göçmen işçilikle doğrudan bağı var. Dünyada yaklaşık 182 milyon göçmen işçi var. Bu göçmen sayısının yüzde5'inden azı siyasi ve savaş mağduru mülteci. Mülteci sayısında kitlesel artış Yugoslavya, Irak, Suriye ve Ukrayna savaşları sırasında görüldü. Ama bu durum gerici/emperyalist işgal ve savaşlar sırasında da yaşanıyor. Diğer zamanlarda ise siyasi mülteci akışı daha sınırlı bir çerçevede kalıyor. Resmi mültecilerin geniş kitlesi gerçekte ekonomik ilticacı.

Fakat buradan ve tırmandırdıkları göçmen düşmanlığından hareketle emperyalistler göçmen işçi akışını tümüyle yasaklamak için yeni faşizan mülteci yasaları çıkarıyorlar yanılgısına asla düşmemek gerekir.

Çünkü emperyalist ve gerici hükümetler, kitlesel göçmen düşmanlığından yararlanarak siyasi mülteci haklarını tasfiye ediyor ama göçmen işçi akışını ise son vermeksizin kontrollü hale getiriyorlar.

Almanya hükümeti 2023'ün başlangıcında vasıflı göçmen işçiliğin girişini kolaylaştıran çeşitli yasalar çıkardı. Çünkü yaşlanan nüfus oranında artış ve aktif nüfus oranında düşüş göçmen işçi ihtiyacını artırıyor. Ama aynı zamanda merkezi kapitalist ülkelerde işçi ücretleri üzerinde baskı aracı olarak görece daha ucuz göçmen iş gücü kullanılıyor.

Emperyalist kapitalizm, sermayenin engelsiz dolaşımı için sınırları sıfırlarken, göçmen işçi akışına Meksika ve Yunanistan duvarları, Frontex AB polis duvarı, geri itme yasasıyla denize atma saldırganlığını yükseltiyor. Oysa engelsiz dolaşım işçi sınıfının hakkıdır.

Emperyalistler, diktatörlük rejimleriyle ve savaşlarla mülteci akınına yol açıyor. Ama ekonomik nedenle mülteci haklarını kullanan işçi akışını bahane göstererek Cenevre Mülteci Sözleşmesi kazanımını tasfiye ediyorlar. Erdoğan örneğindeki gibi işbirlikçi diktatörlüklerin isteklerini de yerine getirerek Almanya/129-B yasası, İsveç'in yeni "terör yasası" gibi, siyasi mültecileri baskı altına alan ve geri göndermeyi kolaylaştıran faşizan yasalar çıkarıyorlar. Kontrollü vasıflı işçi göçünü ise teşvik etmeye başlıyorlar.

İşçi sınıfının sosyalizm mücadelesi, faşizme karşı mücadelenin büyük zaferinin kazanımı olan Cenevre Mülteci Sözleşmesindeki hakların tasfiyesine izin verilmemelidir. İşçi sınıfının dolaşım hakkı savunulmalıdır. Kapitalist merkezlerde ve mali-ekonomik sömürge ülkelerde işçi sınıfının güncel ve sosyalist mücadelesini geliştirerek, denizlerde ve sınırlarda kitlesel ölmek yerine sınıf mücadelesini yükseltmeyi sınıfın kitlesinin temel duygusu haline getirilmelidir.