4 Ekim 2024 Cuma

19 Aralık katliamının 20. yılında tanıklardan çağrı: Direnişi içeride ve dışarıda birlikte örgütlemeliyiz

Katliamın 20. yılında 19 Aralık tanıklarıyla o günü ve bugünle bağını konuştuk. ETHA'nın sorularına yanıt veren tanıklar Mürüvvet Küçük ve Muharrem Kurşun, içeride direnen tutsaklarla birlikte dışarıda da mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini kaydetti.

2000 yılında 20 hapishaneye eşzamanlı olarak gerçekleştirilen 19 Aralık katliamının yıldönümü. Dört gün boyunca iş makineleri, ateşli silahlar, gaz bombaları, yanıcı kimyasal silahlar kullanılarak gerçekleşen katliamda can siparane bir direniş sergilendi. 20 tutsak vahşice katledildi. Katliam saldırısında sorumlular yargılanmazken, tutsaklar hakkında devlet malına zarar verme iddiasıyla davalar açıldı. 

Devlet yetkililerinin sonuna kadar savunduğu bu katliamı protesto için başlatılan açlık grevi ve ölüm oruçlarında yüzü aşkın kişi ise yaşamını yitirdi, yapılan eylemlerde 3 bine yakın kişi gözaltına alındı.
 
Katliamda sağ kurtulan tutsaklar tredman/tecrit sistemini barındıran hücre tipi hapishanelere götürüldü. Adına F tipi denilen tecrit hapishanelerinde tutsaklar ağır işkence ve tecride maruz kaldı. Direniş buralarda da devam etti. Tutsaklar tecrit uygulamasına uzun yıllar süren direnişle karşılık verdi.

Tecrite karşı tarihi direnişin 20. yılında devlet her fırsatta dışarıyı teslim almak için hapishanelere yönelik saldırı politikalarına devam ediyor. Tutsakların temel ihtiyaçları kısıtlanıyor; kitaplara, gazetelere, yayınlara erişimi engelleniyor, tedavi hakları engelleniyor, hasta tutsaklar ölüme mahkum ediliyor... Halihazırda koşulları nedeniyle tutsakların sağlığını olumsuz yönde etkileyen hapishanelerde, Covid-19 pandemisiyle birlikte özellikle ağır hasta tutsaklar ölüme terk ediliyor.
Öte yanda birçok hapishanede başta Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a uygulanan ağır tecridin ve hapishanelerde süren hak ihlallerinin son bulması talebiyle açlık grevleri yeniden gündemde...

Katliamın 20. yılında 19 Aralık tanıklarıyla o günü ve bugünle bağını konuştuk. ETHA'nın sorularına yanıt veren tanıklar Mürüvvet Küçük ve Muharrem Kurşun, içeride direnen tutsaklarla birlikte dışarıda da mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini kaydetti.

Küçük ve Kurşun'un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
 
YÜKSELEN DEVRİMCİ HAREKETİ TASFİYE ETMEK İSTEDİLER
19 Aralık Hapishaneler katliamına götüren süreçte devletin nasıl bir yönelimi vardı? Yani o günün siyasi koşulları neydi, devlet neden hapishanelere yöneldi ve bu katliamı organize etti?

Mürüvvet Küçük: O dönemki rejim kapitalist ekonomiyi neoliberal birikim modeline uygun sayısız acı reçeteyi uygulayarak, daha doğru ifadeyle işçi ve emekçilerin canına okuyarak ayakta tutmaya çalışıyordu. Ardı ardına yaşanan her kriz ‘90'ların ortalarından başlayarak acı reçete denilen bu politikalarla, IMF direktifleriyle yönetilmeye çalışılıyordu. Burjuva devlet, başında ordunun olduğu MGK denetimindeki faşist rejim biçimiyle yönetiliyordu. Görüntüde ise temeldeki krizlerle sürekli değişen koalisyon hükumetleri vardı. Burjuvazi ve devleti, Kürt özgürlük hareketinin kazandığı toplumsal nitelikle Türkiye cephesinden 12 Eylül sonrasında varlık yokluk sorununu çözmüş Türkiye devrimci hareketinin batıda kazandığı güç ve moral etkinin birleştiği yerde ciddi bir sancı ve korku yaşıyordu. İşçi sınıfı cephesinde, emekçi memur hareketinde, gençlik hareketinde dönem dönem kitleselleşip dalgalar haline dönüşen bir canlılık söz konusuydu ve devrimci hareketin bu tabloda önemli payı olduğu kadar ondan da besleniyordu.

O dönem aynı zamanda devrimci hareket ve yükselen toplumsal dalganın da ‘90'ların sonunda doruğunda görünürken aslında inişe geçtiği, kendisini yeni biçim ve araçlarla geliştirmekte zorlandığı, yaşanan toplumsal dönüşüme ayak uydurmakta sıkıntı çektiği bir dönemdi. 19 Aralık aynı zamanda bu gerçeğin de görülmesi üzerinden devrimci hareketin ciddi kayıplarla da birleşik olarak tasfiye edilmesi operasyonuydu.

SALDIRI DESTANSI BİR DİRENİŞLE YANITLANDI
O süreçte devletin saldırıları içerde ve dışarda nasıl yanıtlandı?

Muharrem Kurşun: 20 hapishanede de saldırıya moral olarak hazırlıklıydık. Eş zamanlı 20 hapishaneye saldırı beklemiyorduk ama her hapishane yalnızca kendilerine bile olsa saldırıya hazırlıklıydı. Her hapishanede destansı bir direnişle saldırı yanıtlandı. Sanırım her hapishane de öyledir ama ben Çankırı özgülünde söyleyeyim, sözünü ettiğim destansı direniş o an ölüm orucunda olmayan siper yoldaşlarının pratiğine denk düşüyor. Abartmıyorum, tümüyle nesnel olarak ifade ediyorum, biz ölüm orucu direnişçilerini, gözleri gibi korumaya çalıştılar.

İçeride saldırı direnişle yanıtlandı. Ama dışarı için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Daha doğru bir ifadeyle, dışarıda direnişi sürdürebilecek pek insan bırakılmadı. Çoğu devrimci gözaltına alındı. Gözaltına alınanlarında azımsanmayacak bir kısmı tutuklandı. Öte yandan tek tük ve kalan az sayıda devrimciyle yapılan eylemlere de şiddetle saldırılıyordu. Teknik olarak dışarısı saldırıya hazırlıklı değildi. Ama daha önemlisi moral olarak hazırlıklı değildi.

Bu hareket devleti zorlarken o da manevralar yapmakta gecikmedi. Aydın ve sanatçıların dahil olduğu görüşmeler sürecini başlattı ama o süreci "Bakın biz adım atıyoruz ama teröristlerin derdi başka" propagandasıyla iç içe yürüttü. Sonuçta operasyonun yakın zamanda yapılacağı her açıdan anlaşılıyordu.

Hapishanelere saldırı bugün de sürüyor. Hapishanelerde işkence ve itirafçılık dayatmaları sürüyor, hücre cezaları, tecrit saldırıları, çıplak arama ve daha onlarca tipte saldırı biçimi uygulanıyor. 19 Aralık tanıklarından biri olarak bu siyasal süreçte hapishanelerdeki devletin saldırganlığına karşı ne yapılmalı?

Mürüvvet Küçük: Bu süreçleri asıl olarak dışarıda örülecek ve giderek kitleselleşen bir eylem hattıyla karşılamak gerektiğine inanıyorum. Dışarıda güçlü bir muhalefet olmadığı sürece -içerdeki direnişler kendi başlarına elbette önemli ve kimi zaman giderek belli bir toplumsal karşılık da yaratıyor- içeride örülen direniş hattı bir süre sonra yaptırım gücü de kaybolan bir nitelik kazanıyor. İçeridekine işkence yaparak müdahale etmeyi artık sıradanlaştırdı mesela. Kısacası dışarısı ne kadar zayıfsa içerideki pervasızlık o ölçüde dizginsiz oluyor.

O açıdan da içerideki devrimcilerin bedenlerini ortaya koyarak sürdürdükleri bu direnişlerde ödenen bedellerin taleplerle dile gelen karşılığını ancak dışarıda yükselen seslerle alabilir diyorum.


Muharrem Kurşun: İçeride aslolan direnmek dedik. Direniş türü ve biçimi yapıldığı yerin, durumun özgünlüğüne göre belirlenir. Kanser hastası bir tutsağın tek kişilik ringle hastaneye gitmemesi, direniş olarak görülmeyebilir de. Ama ölümüne direniştir.

Yani bir devrimci, insan hakları savunucusu olarak söylemek gerekirse; hapishanelerde tutsaklar üzerlerine düşen devrimci sorumluluğu yerine getiriyor. Ama dışarısı için aynı şeyi söylemek imkansız. Topyekün saldırıya karşı topyekün direniş örgütleyebildiğimizde hapishanedeki saldırılar son bulur.